“Suriyeli girişimciliğin ciddi bir potansiyeli var”
Uluslararası sivil toplum kuruluşu SPARK’ın Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle düzenlediği ‘Türkiye’de İş Yaratma: Suriyeli ve Türk KOBİ’ler için Finansmana Erişim’ konulu konferans internet üzerinden gerçekleştirildi. Konferansta, Türkiye’deki Suriyeli ve Türk KOBİ’lerin bölgede daha fazla büyümek ve istihdam yaratmak için finansmana erişimlerini artırma konusundaki acil ihtiyaçları ele alındı.
Konferansta ilk kez finansmana erişim, zorluklar ve çözümlerle ilgili yeni bir kapsam belirleme çalışması sunuldu. Online olarak gönderilen anket ve yüz yüze görüşmelerle yapılan araştırmalara dayanarak, her düzeyde KOBİ’lerin bankacılık ve finansman hizmetleri ile ilgili gündeme getirdiği temel sorunlar detaylandırıldı.
Rapora göre, KOBİ’ler önemli bir büyüme potansiyeline sahip, ancak bu konuda yapısal zorluklarla karşı karşıyalar: SuTP (Geçici Koruma Altındaki Suriyeli) statüsü; serbest dolaşım sınırlamaları, dil engelleri, Türk ekonomi sistemi hakkında bilgi eksikliği gibi kısıtlamalar anlamına geliyor. İşletmelerinin ve çalışanlarının kayıt altına alınması, vatandaşlık başvuru süreçlerinin yeteri kadar şeffaf olmaması gibi konuları da bu zorluklara ekleyebiliriz.
KOBİ Haritası: Suriyeli KOBİ’lerin yüzde 90’ı Türkiye’de kalmayı ve işlerini büyütmeyi düşünüyor
Online olarak gönderilen anket ve yüz yüze görüşmeler aracılığıyla aşağıdaki sonuçları elde ettik:
Suriyeli işletmelerin yüzde 30’u start-up olarak kabul edilebilirken, yüzde 70’ini ise 100’den az çalışanı olan KOBİ’ler oluşturuyor. yüzde 40’ı gıda ve perakende, yüzde 20’si toptan ticaret, yüzde 20’si tekstil ve giyim imalatı, yüzde 10’u eğitim hizmetleri, kalan yüzde 10’u ise diğer sektörlerde faaliyet gösteriyor.
Suriyeli işletmeler oldukça yeni ve neredeyse tamamı 2011’den sonra kuruldu. İşletme açılışlarının sayısı 2016-2017 yılları arasında zirveye ulaştı. Çalışan işçi sayısına göre işletmelerin yüzde 80’i mikro işletmeler, yüzde 18’i küçük işletmeler ve sadece yüzde 2’si orta ölçekli işletmelerdir. Hepsi yerel pazarı hedefliyor (sadece Suriyeli tüketiciler için) ve yalnızca yüzde 30’u yerel pazarların yanı sıra ihracat pazarlarını da hedeflediklerini iddia ediyor.
Yüzde 30’dan fazlasının lisansı bulunmamaktadır ve sadece yüzde 70’i Türk İş Kanunu’nun gerekliliklerine göre kayıtlıdır. Suriyeli KOBİ’lerin yüzde 90’ı, finansal kaynaklar ve işletmeleri için daha fazla alan sağlanırsa Türkiye’de kalmayı ve işlerini büyütmeyi düşünüyor.
Suriyeliler için finansal erişim sorunları
Finansal erişime gelince, sorunlar bir kredi kartı alırken veya para transfer etmek için bir banka hesabı açarken başlıyor. Bu amaçla, resmi kredilerin aile veya arkadaşlardan gelen gayri resmi krediler yerine işletmelerin kapasite geliştirilmesinde daha etkili olduğu düşünülse de, bir SuTP’nin banka kredisi alması neredeyse imkansız görünmektedir. Bankacılık açısından bakıldığında, Suriyeli KOBİ’ler borç veren için küçük ve riskli oldukları, güvenilirlikten yoksun oldukları, kayıtsız oldukları veya kayıtsız çalışanlarla çalıştıkları ve en önemlisi yaptırımlara maruz kalan bir ülkeden gelen yabancı oldukları ve çoğunlukla bankacılık açısından riskli ülkelere ihracat yaptıkları için göz ardı edilmektedir. Vatandaşlıktan çıktıktan sonra bile, yönetim kurulunda Suriyeli bir isme sahip olmak, uluslararası yaptırımlardan korkan bankalar için bir sorun teşkil edebilir.
Türkiye’deki Mülteciler İçin Finans ve Bankacılık
“Türkiye’deki Mülteciler için Finans ve Bankacılık” panelinde, Türkiye’nin 2010’ların başından bu yana 3,5 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yaptığı ve Suriyeli girişimcilerin 20.000’den fazla iş kurduğu belirtildi. Suriyelilere ait işletmeler için özellikle finansal hizmetlere ve kredilere erişimde önemli zorluklar devam etmektedir. Bu oturum, resmi bankacılık sektöründeki temel sorunları ele almak için atılacak gerekli adımlara ve yeni fintech teknolojilerine odaklanan zorluklara ve çözümlere genel bir bakış sunmaktadır.
Türkiye’deki Suriyeli Girişimciler için zorluklar ve fırsatlar
Panelde; KOBİ’lerin yönetmeliklere uyma, Türkiye pazarına ulaşma konusunda yaşadıkları ve hatta aynı sektördeki diğer Türk şirketlerinin karşılaştıkları güçlükler de ele alındı. Suriyeli girişimciler, günlük zorluklar ve Suriyeli girişimcilerin Türkiye ekonomisi için sundukları fırsatlar hakkında konuştular.
“Dijitalleşemeyen KOBİ’ler ayakta kalamayacak!”
Leyla İLHAN
İş dünyası dijitalleşme ve çevreci dönüşümün artık bir gereklilik olduğu, yeni dönemde dijitalleşemeyen KOBİ’lerin ayakta kalamayacağı görüşünde. Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu TÜRKONFED ve Paynet tarafından farklı sektörlerin sorunlarının tespit edilmesi ve çözüm önerileri üretilmesi amacıyla düzenlenen ‘Sektör Buluşmaları’nın ilk etkinliğinde inşaat sektörü ele alındı. ODE Yalıtım ve DÜNYA Gazetesi’nin desteği, Türkiye İMSAD, İNDER, Türk- MMMB ve İVKAD’ın katkıda bulunduğu etkinliğin moderatörlüğünü Yönetim Kurulu Başkanımız Hakan Güldağ üstlendi.
“AB artık dijitalleşme ve yeşil ekonomiden vazgeçmeyecek”
Çevrimiçi yapılan etkinliğin açılışında konuşan TÜRKONFED Başkanı Orhan Turan, yaklaşık 4 milyon kişiyi istihdam ederek sünger vazifesi gören inşaat sektörünün aynı zamanda 300 alt sektörü de beslediğine dikkat çekti. Artık AB’nin akıllı şehirler, enerji verimli binalar, fabrikalar, döngüsel ekonomi, Yeşil Mutabakat gibi başlıkları öne çıkardığını kaydeden Turan, AB’nin kriz de olsa pandemi de olsa dijitalleşme ve yeşil dönüşümünden vazgeçmeyeceğini, süreci sürdüreceğini kaydetti.
Dijitalleşemeyen KOBİ, büyüklerden daha fazla kan kaybediyor
Sektörlerin ödeme ve tahsilat süreçlerini dijitalleştirdiğini kaydeden Paynet CEO’su Serkan Çelik, geçen yıl inşaat sektöründe hizmet verdikleri toplam işlem hacmini 2019’a göre yüzde 123 oranında artırdıklarını söyledi. Dijitalleşmemenin artık ayakta kalmanın yolu haline gediğini aktaran Çelik, “Bu değişime ayak uyduramayan KOBİ’ler ise büyük şirketlere göre daha fazla kan kaybediyor” dedi. Paynet Genel Müdür Yardımcısı Onur Ertürk de, dijitalleşmenin pandemi ile hızlandığını aktararak, “Biz finansal modelleri dijitalleştiriyoruz. Artık kredi kartları merkezinde giden, çek tahsilatı, bireysel tüketici krediler gibi bir yapıya doğru gidiyoruz. Böylece işletmelere büyük bir maliyet avantajı sağlayarak operasyon yükünden kurtarmış oluyoruz” diye konuştu.
“KOBİ’ler dijitalleşmeden işsizle işveren buluşamaz”
KOBİ’ler dijitalleşmeden işsizle işverenin buluşmasının mümkün olmadığını belirten Yönetim Kurulu Başkanımız Hakan Güldağ da; “KOBİ’ler yeni döneme uygun insan alma ihtiyacı içinde olacak ve gelirleri ona göre artacak ki, çalışacak gençlerimize daha iyi imkanlar verebilelim. Yoksa açık söyleyelim, asgari ücretle bu iş olmaz” dedi.
“Ana sektör küçülürken inşaat malzemelerinde büyüme yaşandı”
2020’de Türkiye yüzde 1.8 büyürken, inşaat sektörünün yüzde 3,5 küçüldüğünü kaydeden Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (Türkiye İMSAD) Başkanı ve BETEK Genel Müdürü Tayfun Küçükoğlu, inşaat malzemelerinin ise yılı üretimde yüzde 9.1 büyümeyle kapattığını söyledi.
İhracata 60 milyon ton gibi büyük bir rekora imza attıklarını aktaran Küçükoğlu, “Ancak ihracat birim fiyatımız 45 centten 35 cente düştü.
Bu burada tedbir almamız gerektiğini gösteriyor” dedi. Büyümelerinde COVID-19’da eve kapanmalardan dolayı ev içi konforu artırma talebinin etkili olduğunu belirten Küçükoğlu, “İkinci etki ise inşaat malzemelerinin yükselen gücünden kaynaklandı” diye konuştu. 2020’de 7 milyar ithalat yapılırken, sektörün son üç yılda yıllık 21 milyar dolar seviyelerinde ihracat gerçekleştirdiğini anlatan Küçükoğlu şöyle konuştu: “Hedefimiz orta vadeli planlarla ihracatı ithalatının 4 katı kadar artırmak ve birim fiyatını artırmak” şeklinde konuştu.
Yeşil dönüşüm ve dijitalleşeme gelecek 30 yılın konusu olacak
“Eğer ticarette AB ülkelerinin ortağı olacaksak da, yeşil mutabakat, sınırda karbon vergisi gibi konulara hızlıca adaptasyon sağlanmalıyız” diyen Küçükoğlu, “Bizim çok proaktif olmamız lazım. Çünkü yeşil dönüşüm ve dijitalleşme gelecek 30 yılın konusu olacak” açıklamasını yaptı.
“Sektöre giren müteahhidin sektörden çıkışı kolay olmamalı”
Sektörde müteahhit fazlalığı yaşandığını kaydeden İstanbul İnşaatçılar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım da, şunları söyledi; “Hep kötüleniyoruz. Çünkü dışardan giren zümre ortalığı darmadağın ediyor. Avrupa’da 35 bin müteahhit varken, bizde 250 bin müteahhit var. Şimdi girişe bir sınır getirildi. Ancak çıkış için bir düzenleme lazım. Yaptıkları riskli binalar sicillerine işlenmeli. Bu binaları yapanları sicilinde görmeliyiz. Aksi takdirde yaptığı riskli binaya tekrar teklif veriyor” dedi.
“Artık bina yeşil mi diye sorular başladı”
İnşaat ve Kadın Derneği (İVKAD) Başkanı ve PNR İnşaat ve Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Pınar Şen, yeşil dönüşümde Türkiye’nin güneş, rüzgâr ve su gibi kaynaklara sahip olduğunu belirterek, “Bunların inşaat sektörüne entegrasyonunu ciddi anlamda sorgulamak lazım. Çatılardan ne kadar enerji kazandık artık buna da bakmalıyız” ifadelerini kullandı. Şen, “Geçen yıla kadar insanlar bina alırken sadece maliyet sorardı, ancak pandemi ile birlikte artık yeşil bina mı, bunu sorguluyor hale geldiler” diye konuştu.
“Müteahhitler kadar yurtdışı başarımız yok”
Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TürkMMMB) Başkan Yardımcısı & SUİŞ Proje Şirket Müdürü Kerim Orhon, yurtdışında Türk müteahhitleri için öncü kuvvet olması gereken teknik müşavirlik firmalarının henüz müteahhitler kadar yurtdışında başarılı olmadığını dile getirdi. Orhon, bu durumun Türkiye’de kamu dahil yapılan projelerde teknik müşavirlerden kontrollük hizmeti alınamamasında kaynaklandığını kaydetti. Bu hizmet sunulamadığı için yurtdışı projelerde referans gösterip proje alamadıklarını aktaran Orhan, “Örneğin İstanbul Havalimanı ile övünüyoruz. Ancak bu inşaat kontrolünü yapan teknik müşavirlik hizmeti yok” dedi.
TMB: “İnşaatta önemli nakit akış sorunu yaşanıyor”
Türkiye’nin en köklü sivil toplum örgütlerinden Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB), Nisan 2021 İnşaat Sektörü Analizi Raporu’nu yayınladı. “Salgında Ortak Kaygı; Ekonomi” başlıklı analizde, küresel ve ulusal ekonomi ile inşaat sektörüne ilişkin veriler kapsamlı biçimde değerlendirildi.
Emtia fiyatları ve döviz kurlarında yaşanan yükseliş ile birlikte sektörde girdi maliyetlerinde görülen yüksek artışların ciddi sorun olmayı sürdürdüğüne değinilen raporda, TÜİK İnşaat Maliyet Endeksi’nin yıllık bazda Ocak’ta %27,8 ve Şubat’ta da %27,6 arttığına dikkat çekildi. İnşaat sektöründe piyasa şartlarındaki hızlı değişim, kurdaki dalgalanmalar, salgın ve salgın tedbirleri nedeniyle çalışma koşullarının değişmesi, iş programlarındaki aksamalar nedeniyle ciddi finansal ve operasyonel sorunlar yaşandığı anlatılan raporda, “Bu sorunlar devamında sektörün çok sayıda alt sektörle ilişkisi kapsamında ekonominin genelinde nakit ihtiyacını artırarak kısa vadede önemli nakit akışı sorunlarına sebep olmaktadır” denildi.
Fiyat farkı ödemesi ihtiyacı artarak devam ediyor
Mevcut tabloda, kamu projelerindeki maliyet artışlarının karşılanabilmesini teminen firmalara fiyat farkı ödemesi veya şarta bağlı olmayan fesih hakkının tanınmasını içeren bir düzenleme ihtiyacının artarak devam ettiği vurgulanırken, “Ayrıca son olarak, sektörün üzerindeki finansman yükünün hafifletilmesi konusunda bir gelişme beklenirken stopaj ve KDV tevkifat oranlarında yapılan artışlar firmalar üzerindeki baskıyı artırmıştır. Bu kapsamda sektör üzerindeki vergi yükünün azaltılması büyük önem taşımaktadır. Söz konusu sorunlar paralelinde finansman/nakit akışı sıkıntısı içerisinde kalan sektörde borçluluk oranlarında artış da sürmektedir. Ekim 2019’da başlayan ve büyük şirketlerin bankalara kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasını içeren süreçte, yapılandırma 2020 yılında 25 milyar TL büyüklüğüne ulaşmıştır. Mevcut tabloda inşaat sektörünün sorunlu kredilerde başı çektiği izlenmektedir. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre; Ocak 2021 itibarıyla inşaat sektöründe kullanılan nakdi kredi toplamı bir yılda %20’den fazla artarak 300 milyar TL’ye ulaşmış, aynı dönemde tahsili gecikmiş kredi oranı ise %9 olarak kaydedilmiştir” ifadelerine yer verildi.
Maliyetlerdeki artış, konut fiyatlarını artırdı
Raporda, geçen yıl konut fiyatlarında başlayan artışın, inşaat maliyetlerinde izlenen yükseliş paralelinde devam ettiği vurgulandı. Merkez Bankası tarafından kalite etkisinden arındırılmış fiyat değişimlerini izlemek amacıyla hesaplanan Konut Fiyat Endeksi’nin (KFE) Ocak ayında aylık bazda %1,8, yıllık bazda da nominal olarak %30,4 artış kaydettiği hatırlatılan raporda, şöyle devam edildi: “2011 yılı başından bu yana açıklanan endeks veri setinde böylece en hızlı yıllık yükseliş yaşanmıştır. KFE reel olarak Ocak’ta %13,5 ve son olarak Şubat’ta %13,1 oranında artmıştır. Küresel emlak ajansı Knight Frank’in Global Konut Fiyat Endeksi’ne göre; Türkiye, konut fiyatlarında yıllık nominal artışta 56 ülke arasında ilk sırada yer almıştır. “Markalı konut” olarak da adlandırılanlar için açıklanan REIDIN-GYODER Yeni Konut Fiyat Endeksi’nde konut fiyatları Şubat ayında aylık %0,2 ve yıllık %6,2 artış kaydetmiştir.”
Rapordan dikkat çekici başlıklar…
Düşük faizli kredi kampanyaları yapılmalı
Konut satışlarında Mart ayı verileri aylık artışla birlikte yıllık bazda da kısmi artışı (111 bin 241 konut ile %2,4 artış) ortaya koymuştur. Bununla birlikte yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine kıyasla satışlarda %22,9 düşüş görülmüştür. Yabancılara yapılan konut satışları ise Mart’ta 4 bin 248’e yükselmiştir. İlk el konut satışlarının toplamdan aldığı pay %30-31 bandına kadar düşmüş, 2020 yılı yaz dönemi %60’a yaklaşan ipotekli satış oranı da %15-20 aralığına gerilemiştir. Bu çerçevede özellikle ilk el konut satışlarına yönelik düşük faizli tüketici kredisi kampanyalarının hayata geçirilmesinin sektörün desteklenmesi açısından önemli olduğu belirtilmektedir.
Üç ayda 3.1 milyar dolarlık proje
Ticaret Bakanlığı verilerine göre; 2021 yılı Ocak-Mart döneminde sektör, yurtdışında 3,1 milyar ABD Doları tutarında 52 proje üstlenmiştir. Böylelikle yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde bugüne kadar üstlenilen proje tutarı 424,5 milyar ABD Doları’na ve proje sayısı da 10 bin 725 ’e yükselmiştir. 2020 yılının aynı döneminde 2 milyar ABD Doları tutarında 50 proje üstlenen Türk müteahhitlerinin bu yıla katma değeri daha yüksek işlerle başladığı da dikkat çekmiştir. Geçen yıl ilk üç ayda projelerde 41,7 milyon ABD Doları olan ortalama bedel, bu yılın aynı döneminde 59,7 milyon ABD Doları’na yükselmiştir.
Finansman işbirlikleri devrede
Küresel pazarda artan ihtiyaç kapsamında finansman temini amacıyla TMB olarak, Türk Eximbank, bankacılık sektörü, uluslararası kurum ve kuruluşlarla yakın işbirliği içinde bulunulmaktadır. Ayrıca Afrika Kalkınma Bankası (AfKB), Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Asya Kalkınma Bankası ve İslam Kalkınma Bankası gibi çok taraflı kalkınma bankaları ve ihracat kredi kuruluşları ile ilişkileri geliştirmek üzere çalışılmaktadır. Üçüncü ülkelerde işbirliğine yönelik olarak da özellikle Japonya ve Güney Kore firmaları ile temaslar sürdürülmektedir.
Yurtdışı projeler Türk müteahhitlerin radarında
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında bir taraftan Avrasya ve Orta Doğu’da aktif olunan geleneksel pazarlar, diğer taraftan da başta Sahra-altı Afrika olmak üzere Afrika, Uzak Doğu ve Latin Amerika ülkeleri yakından takip edilmektedir. Önümüzdeki dönemde Ortadoğu ve Afrika bölgelerinde 5,4 trilyon ABD Doları büyüklüğünde yeni projenin hayata geçirilmesi beklentisi sektörün güçlü olduğu bu coğrafyada izlenecek hassas ve proaktif yaklaşımları daha da önemli hale getirmiştir.
Yurtdışında işgücü artırılıyor
Sektörün yurtdışı projelerinde istihdam edilen ve sayısı yaklaşık 35 bin olarak ifade edilen Türk işgücü sayısının salgının ardından yaklaşık 100 bine çıkarılması öncelikli hedeflerden biri olarak belirlenmiştir. Türk işgücü istihdamını teşvik amacıyla, yurtdışı müteahhitlik projelerinde istihdam edilen Türk vatandaşlarının yurtdışında elde ettikleri ücret gelirlerinin vergiden istisna tutulması önerisi kapsamında TMB ile Gelir İdaresi Başkanlığı bünyesinde çalışma başlatılmıştır. İşçi-işveren uyuşmazlıkları konusunda yaşanan sorunlara çözüm getirmek üzere bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç bulunmaktadır.
“Tercihli Ticaret Anlaşması yapmak istiyoruz”
Canan SAKARYA
Bangladeş’in Ankara Büyükelçisi Mosud Mannan, Türkiye ile Bangladeş arasındaki ticaret hacminin iki yılda iki kat artarak 2 milyar dolara çıkabileceğini ifade ederek, “İki kardeş ülke arasında kısa dönemde 2 milyar doları aşacak bir ticaret potansiyeli var. Çin ile ticaret hacmimizi 3 yılda 4 kat artırdık, Türkiye ile de bunu başarabiliriz” dedi.
Ankara Sohbetleri’nin konuğu olan Mannan, Ankara Temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını yanıtlarken, KOBİ’ler ve müteahhitler için Bangladeş’teki fırsatları da sıraladı.
Bangladeş’in bağımsızlığının 50’nci yılını kutlayarak başlayalım. Bangladeş’in geldiği noktayı ve Türkiye ile olan ekonomik ilişkisini kısaca değerlendirir misiniz?
50 yıllık sıkı bir çalışmadan sonra dünyanın pek çok gelişmekte olan ülkesiyle aynı seviyeye gelmiş olmak Bangladeş’in büyük başarısıdır. Son 10-15 yıldır çok iyi durumdayız. Türkiye ile ekonomik ilişkilerde de, haklısınız, ortalama 900 milyon dolarlık bir ticaret hacmi var, iki kardeş ülke arasında. Bunu salgın ortamında gerçekleştirebildiysek eminim ki çok yakında, belki 2021’de 1 milyar doları aşabiliriz ve önümüzdeki iki yıl içinde 2023 yılına kadar, modern Türkiye’nin 100’üncü yılında, 2 milyar dolara ulaşmış olabiliriz.
Hacmi, 2 yılda iki kat artırmak çok iddialı değil mi?
Ben Çin’deki büyükelçiliğimizde müsteşar olarak görev yaptığım sürede, ülkemle Çin arasındaki ticaret hacmi 900 milyon dolardan 3.5 milyar dolara çıkmıştı. 2002 ve 2005 yılları arasında. Bütün Çin’i dolaştım. 31 eyaleti gezdim. Çalışırsanız, tanıtım yaparsanız, reklam yaparsanız, B2B yaparsanız olur. Türkiye’de de çok çalışacağız ve en azından hedefe ulaşacağız. Bu hedef için gazeteniz DÜNYA gibi çok iyi ekonomi gazetelerinin yardımına da ihtiyacımız var. Sadece konuşarak ticaret artmaz. İnsanların Bangladeş’i anlamalarını ve kavramalarını sağlamaya çalışacağım. Bizler kardeş ülkeler olduğumuz için bazen de beraberce çalışıp bizlerin ürettiklerini üretmeyen üçüncü ülkeleri hedeflemeliyiz, üçüncü bölgeleri hedeflemeliyiz, üretip onlara satmalıyız ve hem siz, hem de biz kazanmalıyız.
Bu yıl yapılacak KEK Toplantısı’nda bu hedef için yapılacaklar mı belirlenecek?
Evet. En son KEK 2019’da Ankara’da gerçekleşti. Çok başarılı bir toplantıydı ve pek çok başlık altında görüşmeler oldu. Bu yılın ortalarında Dakka’da KEK toplantısını gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Temmuz gibi yapmayı planlıyoruz. Daha fazla yatırım, daha fazla ortak yatırım, ilişkilerin daha iyi olması, üçüncü ülkelere yönelik ortak yatırımlar, beraber üretip üçüncü ülkelere satabilme gibi konularda ortak kararlar alacağız.
İki ülke arasında Serbest Ticaret Anlaşması’ndan (STA) daha fazla Tercihli Ticaret Anlaşması üzerinde durulduğu ifade ediliyor. Doğru mudur?
Son zamanlarda ülkeler STA’dan daha fazla TTA tercih ediyor. TTA başarılı olduğu zaman STA düşünülüyor. Uzun süreli stratejik ilişkileri ve birbirini tamamlayacak özellikleri olan ülkeler de TTA’yı tercih ediyor. Biz de TTA için görüşmelere başlayacağız.
Bangladeş’teki altyapı projelerinde Çinliler ve Güney Korelileri görüyoruz. Türk müteahhitlere bir çağrınız oldu mu?
Hükümet politikası içinde, bundan sonraki sürece ilişkin mega projeler var. Yollar, köprüler, havalimanları ve limanlar var. Örneğin Büyük Padma Köprüsü’nü bitirmek istiyoruz. Ganj Nehri üzerinde yapılıyor. Çok büyük bir proje ve Çin ve bazı diğer ülkelerle beraber yapıyoruz. İstanbul gibi çok büyük bir şehir olan Dakka’da raylı sistem yapılıyor. Daha sonrasında başka büyük şehirlerde de yapmayı planlıyoruz. Eğer Türk iş insanları Bangladeş’e gitmeye ve orada yatırım yapmaya, iş geliştirmeye ve müteahhitler inşaat işi yapmaya hazır ise, hemen bugün gidip ihalelere katılabilirler, ihale alabilirler veya büyük projelerden birinde alt yüklenici olabilirler. Her türlü yardıma hazırız.
Büyük bir havaalanı da planlanıyor galiba? Çok doğru, yeni ve büyük bir havalimanı yapmak istiyoruz.
Mevcut havalimanımızı büyüttük ve yeniledik. Ancak büyük nüfusumuzun yaratmış olduğu baskı Dakka şehrininin biraz dışında, belki Mymensingh taraflarında, yeni bir havalimanı yapılmasını gerekli kılıyor. Yeri tam kesin olmamakla beraber hükümet son birkaç yıldır sizin İstanbul’da yapmış olduğunuz gibi çok büyük bir havalimanı yapmayı planlıyor.
Limanlar da var mı yatırım planlamasında?
İş hacmi artınca Bengal Körfezi’nde yeni limanlara ihtiyaç olacak doğal olarak. Şu anda iki tane var, küçük olan Mongla Limanı ve daha büyük olan Chittagong Limanı. Chittagong Limanı’nın mühendisi de benim büyükbabam, ilk Müslüman Bengal mühendis. Bengal Körfezi’nin daha aşağıda kalan bölgesinde yeni bir liman yapılması planlanıyor. Bu tip büyük projeler için en önemli şey tecrübe. Diğer dost ülkeler gibi Türk müteahhitlerini de gelip ihalelere katılmaları için bekliyoruz. Bangledeş’te beraber üretebiliriz.
Nehirler ülkesi diye bilinir Bangladeş. Elektrik ve sulama konusunda da Türkiye’nin tecrübeleri var. Araştırmanız oldu mu bu konuda?
Bangladeş’in enerjiye ihtiyacı var ve bu konuda her türlü tesisi kuruyoruz. Henüz pek çoğu tamamlanmadı ancak bunlar tamamlandığında kendimize yeterli olabileceğiz. Bu modern ve rekabetçi dünyada ihtiyacın sonu yok. Bunlar tamamlandığında yenilerine ihtiyaç olabilir. Az sayıda büyük barajımız var. Türk yatırımcılar için o alanda da fırsatlar söz konusu.
İşbirliği fırsatları geniş boyutta
“Şu alanda işbirliği geliştirebiliriz” dediğiniz sektörler var mı?
Bangladeş’te pek çok fırsat var. Mesela, bir Türk işadamı ziyaretime geldi ve silo projeleriyle ilgilendiğini söyledi, elbette çok güzel. Silo ihalalerini takip ederek teklif verebilir. Sadece mega projeler için değil küçük ve orta ölçekli projeler için de Türk müteahhitler gelip teklif verebilirler. Konut inşaatında çok iyi mimarlarınız, mühendisleriniz ve çok iyi inşaat malzemeleriniz var. Selçuklulardan, Osmanlılardan gelen çok iyi bir mimariniz var. Bu fikirlerle gelebilirsiniz, modern teknolojiye de sahipsiniz. Afyon’u ziyaret ettiğimde beyaz Afyon mermerini gördüm, çok güzeldi. Çimentonuzla, mermerinizle, cam ürünleri, elektrik ürünleri, seramik ve armatürlerinizle gelin. Montaj konusu da önemli, Bangladeş bugüne kadar bazı otobüs ve kamyon montajları yaptı. Otomobil montajı yapmaya başlamadık. Japonya, Kore, Çin ve belki Hindistan’dan getirmeye çalışıyoruz. Neden Türkiye ile ortak bir yatırım olmasın. Çünkü siz montaj sanayisi konusunda çok iyisiniz. Sadece otomobil montajı alanında değil, gıdada da çok iyi bir endüstriniz var, elektrikli ürünleriniz var. Bunları Bangledeş’te beraber üretebiliriz.
Erdoğan, D-8 dönem başkanlığını Bangladeş Başbakanı Vecid’e devretti
9 Nisan Cuma günü Bangladeş’in ev sahipliğinde çevrim içi gerçekleştirilen Gelişen Sekiz Ülke (D-8) Teşkilatı’nın 10’uncu Zirve Toplantısı’nda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 4 yıldır sürdürdüğü dönem başkanlığını Bangladeş Başbakanı Sheikh Hasina Vecid’e devretti.
Fırsat yaratmanın formülü…
Büyükelçi Mannan’ın, “Ticaret hacmini kısa sürede iki-üç kat artırabiliriz ama bu konuşarak olmaz. Çalışmalıyız” cümlesi… Sadece Bangladeş özeli için değil, “genel ekonomik gelişim” için yapılması gerekene de ışık tutuyor… Mannan, “Altyapıda da, üstyapıda da, sanayide de, tarımda da Türk kardeşlerimiz için önemli fırsatlar var… Ama bu alanlarda Çinli, Güney Koreli, Japon kardeşlerimiz de oldukça aktifler Bangladeş’te. Geliyorlar, yıllarca kalıyorlar ve birlikte büyümek için çalışıyorlar” cümleleriyle de, fırsat yaratabilmenin formülünü sunuyor…
AB başkanlarından Türkiye ziyareti: Masada kritik konular var
Avrupa Birliği (AB) başkanları, uzun zamandır beklenen ziyareti, Türkiye’yle ilişkilerdeki “pozitif ivmeyi” ilerletme hedefi koyan 25-26 Mart’ta AB Liderler Zirvesi’nin hemen ardından gerçekleştiriyor.
Michel ve von der Leyen’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere Türk yetkililerle yapacağı görüşmelerde ana başlıkların, göç konusunda iş birliği ve 18 Mart Mutabakatı’nın güncellenmesi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, halklar arası temaslar kapsamında vize serbestisi, üst düzey diyalog süreçlerinin yeniden başlatılması ve stratejik iş birliği ile Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularının olması bekleniyor.
Yeni yıl Ankara-Brüksel hattında yoğun diplomasiyle başladı
Ankara’nın Türkiye-AB ilişkilerine verdiği önem ve reform kararlılığı son dönemde üst düzey açıklamalarda ve karşılıklı ziyaretlerde ön plana çıktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yıl 21 Kasım’da “Kendimizi başka yerlerde değil Avrupa’da görüyor ve geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz.” sözlerinin ardından, Türkiye-AB ilişkilerinde olumlu atmosfer için diplomatik temaslar yoğunlaştı.
Erdoğan ile AB Konseyi Başkanı Michel, 15 Aralık’ta yaptıkları telefon görüşmesinde iletişim kanalını açık tutmak üzere mutabık kaldı.
Yılın ilk günlerinde de Türkiye-AB ilişkilerinde her iki taraf için de daha yapıcı ve faydalı ilişkilerin nasıl kurulabileceğine ilişkin görüşmeler hız kazandı.
Erdoğan ve Çavuşoğlu’nun AB ülkelerinin Ankara büyükelçileriyle ayrı ayrı yaptığı toplantılarda her iki tarafın, ilişkilerde olumlu atmosfer için atabileceği adımlar ele alındı. Çavuşoğlu’nun Portekiz ve İspanya ziyaretleriyle başlayan temasları Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Ankara ziyaretiyle devam etti, Çavuşoğlu 20-22 Ocak’taki Brüksel temaslarında AB Konseyi ve AB Komisyonu üst düzey yetkilileriyle ve Avrupa Parlamentosunun bazı üyeleriyle bir araya geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB yönetimiyle temasları sürdü
Erdoğan’ın AB yönetimi ve Avrupa liderleriyle teması da hız kesmedi. Ankara bu süreçte “AB’nin Türkiye’yi tam üyeliğe kabul etmesinin, Birliğin geleceği açısından varoluşsal bir tercih olacağının” altını çizdi.
Türkiye’nin AB için önemine yapılan vurgu, Erdoğan’ın, “Brexit ile beraber artan belirsizlik ancak Türkiye’nin Avrupa ailesinde hak ettiği yeri almasıyla giderilebilecektir.” sözleriyle ön plana çıktı.
AB ile doğrudan üst düzey temasların sonuncusu, Erdoğan’ın AB Komisyonu Başkanı von der Leyen ve AB Konseyi Başkanı Michel ile 19 Mart’ta yaptığı üçlü video konferans görüşmesi oldu.
Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesine yönelik hususların ele alındığı görüşmede Erdoğan, iş birliğinin ilerletilmesi için tüm mekanizmaların işletilmesi ve üst düzey diyalog süreçlerinin yeniden başlatılması gerektiğini vurguladı.
Çavuşoğlu’nun son Brüksel ziyareti
Türkiye ve AB arasında yapıcı diyalog atmosferi oluşturulması yolunda son dönem atılan en önemli adımlardan biri, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 23-24 Mart’ta NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı vesilesiyle Brüksel’e yaptığı ziyaret oldu.
Çavuşoğlu, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in yanı sıra Karadağ, Fransa, İngiltere, ABD ve Hollanda’nın dışişleri bakanlarıyla da ikili görüşmelerde bulundu.
Ziyareti değerlendiren Çavuşoğlu, Türkiye-AB ilişkilerinde atılabilecek somut adımların belirlenmesi için bir yol haritası üzerinde çalışma konusunda mutabık kalındığını bildirdi.
AB Liderler Zirvesi’nin ardından Türkiye ziyareti
25 Mart’ta düzenlenen AB Liderler Zirvesi’nde ekonomi, göç, toplumlar arası temas ve seyahat gibi konularda Türkiye ile iş birliğinin güçlendirilmesi kararlaştırıldı, AB’nin Türkiye ile kademeli, orantılı ve geri dönülebilir şekilde iş birliğini geliştirmeye hazır olduğu kaydedildi.
Türkiye, Zirve Sonuç Bildirisinde ilişkilerdeki olumlu gündemin gereğinin vurgulanmış olmasından memnuniyet duyulduğunu ifade etti ancak AB tarafından olumlu gündem temelinde somut ve yapıcı adımlar atılmasının Türkiye’nin haklı beklentisi olduğunun da altını çizdi.
Göç iş birliği ve 18 Mart Mutabakatı
Başkent Ankara’da gerçekleşecek görüşmelerde masadaki en öncellikli konulardan biri, 2016 yılında imzalanan ve taraflar arasında göç alanında iş birliğini geliştirmeyi hedefleyen 18 Mart Mutabakatı’nın güncellenmesi olarak ön plana çıkıyor.
Türkiye’nin Suriyeli sığınmacılara ev sahipliğini takdirle karşılayan AB, sığınmacılara yönelik finansal yardımı artırmayı hedefliyor.
Türkiye de 18 Mart Mutabakatı’nın güncellenmesini desteklerken, AB’nin mutabakat kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini istiyor.
Gümrük Birliği’nin güncellenmesi
Hem Türkiye hem de AB’ye fayda sağlayacağı konusunda mutabık kalınan Gümrük Birliği güncellenmesi konusunun da ziyaret kapsamında masaya yatırılması bekleniyor.
Son AB Liderler Zirvesi’nde AB Komisyonunun bu çerçevedeki mevcut zorlukları ele almak üzere Türkiye ile görüşmeleri yoğunlaştırmaya ve AB Konseyinin de güncelleme için yetki üzerinde çalışmaya davet edilmesi, olumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor.
Vize serbestisi
Son AB Liderler Zirvesi’nde “halklar arasında temas ve seyahat konularında iş birliği” olarak atıfta bulunulan vize serbestisi konusunun da görüşmelerde gündeme gelmesi bekleniyor.
Türkiye, 18 Mart Mutabakatı yükümlülükleri arasında yer alan vize serbestisi konusunda kriterlerin birçoğunu yerine getirirken, AB’nin de gerekli esnekliği göstermesi ve sözünü tutmasını bekliyor.
Üst düzey diyalog ve stratejik iş birliği
Yakın geçmişte taraflar arasında yaşanan gerginlikler nedeniyle ivme kaybeden üst düzey diyaloğun tekrar canlandırılmasının da görüşmelerde ele alınacağı öngörülüyor.
Tarafların özellikle sağlık, iklim, terörle mücadele ve bölgesel konularda üst düzey diyaloğa yeşil ışık yakması bekleniyor.
Diğer taraftan Türkiye ve AB’nin Suriye, Libya ve Afganistan’da siyasi çözüme ilişkin süreçler ile İran nükleer anlaşması gibi hususları da görüşmesi ve birlikte atılabilecek adımları ele alabileceği düşünülüyor.
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesi
Türkiye ve AB arasında yakın zamanda gerginlik konusu olan Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin de masadaki konular arasında yer alması bekleniyor.
Bu çerçevede görüş ayrılıkları ve farklı beklentilerin yanı sıra Türkiye’nin önerisi olan uluslararası Doğu Akdeniz Konferansı’nın da tekrar gündeme gelmesi öngörülüyor.
Diğer taraftan Kıbrıs meselesine ilişkin ise Cenevre’de Birleşmiş Milletler nezdinde gerçekleşecek gayriresmi görüşmelerin ele alınacağı düşünülüyor.
Bu çerçevede AB’nin müzakerelere gözlemci olarak katılması ve Türkiye’nin Kıbrıs’ta iki devletli çözüm önerisinin görüşüleceği değerlendiriliyor.
Türkiye’nin beklentileri
Üyelik sürecinde reformlara kararlılıkla bağlı olduğunu belirten Türkiye’nin AB’den öncelikli beklentisi, sorunlara tarafsız ve yapıcı yaklaşım sergilenmesi ve fasıllarla ilgili siyasi engellerin kaldırılması.
Diplomatik temaslara ve yetkililerin demeçlerine yansıdığı gibi, Türkiye’nin beklentileri arasında, Türkiye-AB ilişkilerindeki yerleşik diyalog mekanizmalarının yeniden işletilmesinin yanı sıra Gümrük Birliği’nin güncellenmesi çalışmalarına başlanması, vize serbestisi konusunda ilerleme sağlanması, göç alanındaki iş birliğinin gözden geçirilmesi, terörle mücadelede iş birliğinin samimi biçimde geliştirilmesi ve Türkiye’nin güvenlik endişelerinin anlaşılması da var.
AB yönetiminin Türkiye’ye ziyaretinin, haziran ayında düzenlenecek AB Liderler Zirvesi öncesinde ilişkilerin yol haritasını belirleyici önemli bir temas olması bekleniyor.
Avrupalı kaçıyor, Türkler kiralıyor
Pandeminin en çok etkilediği sektörlerin başında gelen perakendede bugünlerde geleneksek mağazacılık ile online’ın ‘gelecek’ savaşı var. Yerli-yabancı kimi marka sahiplerine göre gelecek 3-5 yıl içinde satışların yüzde 90’ı online kanaldan yapılacak, kimilerine göre ise geleneksel mağazacılık asla bitmeyecek. Perakendede bugünlerde Türk markaları arasında da bu polemik yaşanıyor. Kimi perakende patronları yeni mağaza açmamaktan yana, kimileriyse pandeminin yarattığı bu krizi fırsata çevirmek için mücadele veriyor. Avrupalı ve ABD’li birçok ünlü marka pandemide bildiğiniz gibi havlu attı, yüzlerce mağaza kapatıp online alana odaklanma kararı aldı. Daha önceki yazılarımızda da belirtmiştik. Avrupa’dan Ortadoğu’ya onlarca ülkede mağaza boşaltan yabancı firmalar, perakendede büyümek isteyenler için fırsat yarattı. Türklerin de yabancı emlakçılar tarafından yakından takip edildiğini söyleyip, yurtdışında büyümek isteyen Kığılı, Damat, LC Waikiki gibi birçok markadan bahsetmiştik. Bu markalardan biri de ‘çocuk giyimin modacısı’ olarak tanınan B&G Store’un sahibi Seyidullah (Seyid) Nebati.
Dubai Mall’da kira, İstinye Park’ın üçte biri
Türkiye’de 102, yurtdışında ise 16 B&G Store mağazasıyla sektörde faaliyet gösteren Seyid Nebati, pandeminin yarattığı ortamın bir kriz değil fırsat olduğunu düşünen işadamlarından. Hedef pazarlarındaki tüm AVM’ler ve önemli lokasyonları mercek altına alan Nebati, perakende piyasasıyla ilgili somut gelişmeleri bizimle paylaştı. Son olarak Dubai Mall’da bir dükkan kiraladığını anlatan Nebati, “Bir yıl önce Dubai’de Festival City Mall’da bir mağaza açmıştık. Pandemi öncesinde Dubai Mall ile de görüşmüştük. Kiralar, bizim İstinye Park mağazamızdan iki kat daha pahalıydı. Geçen hafta tekrar Dubai’ye gittiğimde İstinye Park mağazamızın kirasının 3’te 1’i oranında bir fiyata mağaza kiraladım Dubai Mall’da. Mağazayı bir görseniz, benden önce bir Fransız markası varmış orada. Sahipleri resmen kaçmış, kasaları bile orada kalmış” diyor. Dünyanın her yerinde Türk markaları için çok büyük fırsatlar olduğunu belirten Nebati, “Kiralar çok ucuzladı. Bazı yerlerde bedava desem yanlış olmaz. Bu fırsatı kaçırmamak lazım. Pandemi bitince sektör çok hareketlenecek. Geleneksel mağazacılık asla ölmez” diyor.
Avrupalılar sindi, Türkler atakta
Seyid Nebati’nin Rusya’dan Irak’a, Suudi Arabistan’dan Gürcistan’a, Azerbaycan’dan İngiltere’ye birçok ülkede mağazası var. Bazı mağazalarda direkt yatırımcı olarak, bazılarında ise bayilik vererek iş yapıyor. Avrupalılar ile Türkleri perakende sektöründe kıyaslayan Nebati, şöyle konuşuyor: Pandemi döneminde bizim gibi agresif firmalar çok çalıştı. Örneğin ben bu dönemde lojistik merkezimi yeniledim, depomdaki verimliliğin artması için yepyeni bir programa geçiş yaptım, dijital altyapımı güçlendirdim.Peki Avrupalılar ne yaptı? Sindiler. Çünkü genelde böyle oluyor. Sıkıntılı dönemlerde hemen mal yapamaz oluyorlar, koleksiyon hazırlayamıyorlar, bayileri para ödeyemiyor hemen mağazayı kapatıyorlar. Örneğin ben geçen yıl nisanda tüm yurtdışı bayilerime bir e-mail attım. Dedim ki, ‘Sınırsız sayıda iade hakkınız var. Ödemeleriniz bir yıl boyunca ertelenmiştir.’ Ne oldu? Şimdi bütün bayilerim duruyor.”
Avrupa’ya, Almanya’dan açılacak
Seyid Nebati, B&G Store’u Türkiye’de olduğu kadar yurtdışında da büyütmeye kararlı. Bunun için pandeminin yarattığı fırsatları yakından takip ediyor. Halen Londra’da bir mağazası olan şirket, yine Londra’daki emlak danışmanlarıyla iletişime geçmiş. İlk fırsatta bölgede bir mağaza daha açmak istiyor. Öte yandan Almanya Dortmund’da bir lojistik merkezi yatırımı için kolları sıvayan Nebati, buradan Avrupa’ya yayılmak istiyor. Ayrıca Almanya’nın ünlü pazaryeri Zalando ile de anlaşmak üzere olan Nebati, online’da hem bu site hem de kendi kuracağı internet sitesi üzerinden satış yapacak. Dubai’de Dubai Mall dahil olmak üzere 4 noktada daha mağaza açma hazırlığında olan B&G Store, yurtdışından gelen bayilikleri de değerlendiriyor. Seyid Nebati, “Son olarak Katar’a bir bayilik vermiştik. Geçen hafta Umman’a iki bayilik verdik. Özbekistan’dan ciddi talepler var. İki güçlü grupla görüşüyoruz. Türk perakende sektörünün agresifliği herkes tarafından dikkat çekiyor. Yabancı yatırımcılar bizi takip ediyor” diyor.
Orta ve üst gelir grubuna hitap ediyor
Çocuk giyimin modacısı olarak bilinen Seyid Nebati, B&G Store’u 2000 yılında ithal markaları sattığı bir mağaza olarak konumlandırmış. Ancak 2008 kriziyle birlikte yerli üretime dönmeye karar veren Nebati; Nebbati, Tyess gibi kendi markalarını yaratmış. Şu anda üretimin tamamını Türkiye’de yaptırıyor. Guess, Calvin Klein, Patrizia Pepe gibi yabancı markaları da satıyor ancak ağırlık yerli markalarda. Bunlar arasında Tyess, Nebbati, BG Baby, Swatsky gibi markalar bulunuyor. Nebati, “2018’de yeni bir merkez ofise taşındık. Genel merkezde 120, toplamda 605 kişiyi istihdam ediyoruz. 2022’de şirketi halka açmayı planlıyorduk ancak pandemi nedeniyle bunu bir yıl öteledik, 2023’te halka açılacağız” dedi.
Ukrayna’dan 10 milyar dolarlık ortaklık çağrısı
Hüseyin GÖKÇE
Ukrayna’nın Ankara Büyükelçisi Andrii Sybiha, Ukrayna’da 10 milyar dolarlık “Büyük İnşa Projesi”nin başladığını ifade ederek, “Projeleri, deneyimli Türk ortaklarla hayata geçirmek istiyoruz” dedi. Ankara temsilcimiz Ferit Parlak’ın sorularını yanıtlayan Sybiha, tarımda da iki ülkenin tamamlayıcı olduğunu vurgulayarak, “Ukrayna’da tahıl-hububat, Türkiye’de meyve-sebze üretiminde ortak projeler geliştirebilir” şeklinde konuştu.
● Dünya, pandemi nedeniyle sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Türkiye ile Ukrayna arasında gelişen ekonomik ilişkiler de bu süreçte yara aldı mı?
Ukrayna Türkiye ekonomik ve ticari ilişkileri hiç kolay olmayan pandemi döneminde, başarılı bir sınavdan geçti. Ekonomik ve siyasi etkileşimimiz hem devletler arasında hem de belli şirketler arasında yoğun bir şekilde devam etti. Bazı alanlarda ise perspektif açıdan büyük projelere adım attık.
● Ticaret hacminde 2019-2020 karşılaştırması bu tespitinizi doğruluyor mu?
Evet, rakamlar konuşuyor ve en güzel sonuçları onlar gösteriyor. Geçtiğimiz yılın 11 ayı için istatistik verilerimiz var. Ukrayna istatistiklerine göre Ukrayna Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2020 yılının 11 ayında 4.3 milyar dolara ulaştı. 2019 yılının aynı aylarına baktığımızda hemen hemen aynı rakamları yansıtıyor. 12 ayın istatistiki verileri geldiğinde, toplam rakam 5 milyar dolar civarında olacak. Yani 2020 yılı pandemiye rağmen 2019 yılı ile aynı rakamlara ulaşılarak kapatılmış olacak.
● İki yıl önce başlayan, STA görüşmeler devam ediyor mu?
İki ülke stratejik bir hedef olarak belirlemişti Serbest Ticaret Anlaşması’nı (STA). Bugüne kadar imzalanmadı ama 2021 yılının STA için belirleyici ve sonlandırıcı olması için bazı sebeplerimiz var. Müzakere gruplarımız pandemiye rağmen aktif olarak görüşmeye devam ediyorlar. Karşılıklı olarak teklifler sunuyorlar. Tüm bu görüşmeleri dikkate alarak bu yıl içerisinde söz konusu anlaşma imzalanabilir. Yanı sıra iki ülke cumhurbaşkanlarının siyasi iradesi var. Bu sene bu anlaşma imzalanabilir.
●Tüm dünyada tarım ürünlerinin fiyatları ciddi oranlarda arttı. Fiyatlar artınca alım için alternatif üreticiler aranıyor. Türk satınalmacıların ilgisi var mı?
Talep olması için söz konusu ticaretin kârlı ve uygun olması gerekiyor. Ama Türkiye’ye gelince Ukrayna’dan Türkiye’ye bir kilo et ihraç edebilmemiz için neredeyse yüzde 220 gümrük vergisi ödememiz gerekiyor. Pratik açıdan bu hiç karlı değil. Buğdaydan peynire kadar her alanda, birçok üründe gümrük vergisi oranı yüksek. Bu oranlar ticareti engelliyor.
● Türk girişimcilerin tarım arazilerine ilgisi nasıl?
Bildiğiniz üzere geçen sene Ukrayna’da tarım arazileri reformu gerçekleşti. 1 Temmuz 2021 tarihi itibari ile Ukrayna vatandaşları 100 hektara kadar tarım arazisini satın alabilecek. Daha sonra söz konusu tarım arazilerinin aşama aşama nasıl satılacağı ve yabancılara ne zaman satılacağı ile ilgili bilgi vereceğim. Bunlar teşvik edici etkenler. Ama büyükelçi olarak şunu söyleyebilirim ki, Türk vatandaşlarından Ukrayna’daki söz konusu tarım arazileri satın alma konusunda çok ciddi bir ilgi duyuyor. Hem satın almak istiyorlar hem kiralamak istiyorlar. Bazı Ukrayna şirketler de, “Biz Türkiye’de arazi satın almak ya da kiralamak istiyoruz. Seralar kurmak istiyoruz. Veya seraları satın almak veya kiralamak istiyoruz.” diyorlar.
Dolayısıyla burada karşılıklı talepler var. Araziler karşılıklı olarak işlenebilir.
Yerel yönetimlerin tercihi Türk iş adamları
• Yatırım düşünen Türk iş dünyası için, sağlanan avantajlar/fırsatlar var mı?
Ukrayna’da yönetimin yerelleştirilmesi reformu gerçekleşti. Burada yerel yönetimler ek bir yetki aldı. Aynı zamanda bu yönetimlere, kendi bölgelerini, illerini geliştirmeleri için büyük bir bütçe sağlandı. Onlar bire bir bağımsızlık kazanmış oldular. Söz konusu bağımsızlık ve bütçe dağıtımını dikkate alarak bölgelerle çalışmakta fayda var. Bölgelerin arkasında beli alt yapı projeleri de var. Türk şirketlerinin söz konusu projelerde yer almasını istiyoruz. Neredeyse her şehirde modernizasyon yapılması ya da tamamlanmasını gereken bir havalimanı var. Bazılarında çöp geri dönüşümüyle ilgili bazı projeler var. Aynı zamanda su ile ilgili projeler yer alıyor. Türklerin deneyimini ve tecrübesini gösterebileceği projeler bunlar. Geçen hafta iki tane belediye başkanı ile görüştüm. Her ikisi de özellikle Türkiye ve Türk iş adamlarının o bölgelere gelmesine ilgi duyduklarını ifade ettiler.
Yap-İşlet-Devret Yasası da kabul edildi
● Altyapı ve üstyapıda 5 yıllık bir programdan bahsetmiştiniz. Başlayacak mı bu yıl?
Evet. Büyük İnşa isimli projeyi hayata geçiriyoruz. Yap-İşlet-Devret yasası da kabul edildi. Türkiye’nin kamu-özel ortaklığı modeliyle yapılan projelerdeki tecrübesi gerçekten çok etkili. O yüzden Türk ortaklarımızla projeleri hayata geçirmek istiyoruz. Ayrı konu olarak özellikle sanayi parklarının oluşturulması da perspektif vaat eden bir alan olabilir. Türkiye ile bu konuda da çalışmak istiyoruz. Aralık ayında “büyük yatırım projelerine devlet desteği’’ adlı bir kanun çıktı. İlgili şirketlerin söz konusu proje ve yatırımı hayata geçirmek için, vergi muafiyetleri dışında, devlet veya halka ait bir arazi temin edilecek. Üstelik devlet bütçesi veya yerel bütçe ile inşaat ve teçhizat işleri yapılacak. Söz konusu yatırımın en az 20 milyon Euro’luk olması gerekiyor. Büyük İnşa projesinde 5 yıl içerisinde toplam 24 bin km yol inşaatı aynı zamanda köprü, raylı sistemler, havalimanları ve Kiev çerçevesinde büyük çevre yolu projesi dahil olmak üzere yaklaşık 10 milyar dolar bütçeli projeler hayata geçirilecek. Bazı limanlarla ilgili imtiyaz hakları verilecek. Bazı limanlar özelleştirilecek. Yanı sıra bazı yerel yönetimler Türkiye ile birlikte hastane inşa etmek istiyor. Mesela bazı IT şirketlerinden, enerji tasarruf şirketlerinden talepler var. Onlar özellikle üretim yerlerini Türkiye’de yapmak istiyorlar. Ukrayna Başbakanı Türkiye’ye geldiğinde Ankara Şehir Hastanesi’ni ziyaret etti. Kapasitesi, büyüklüğü ve aynı zamanda inşaat kalitesi onu çok etkiledi. O yüzden Ukrayna şu an buna benzer hastanelerin yapılması konusunda oldukça istekli. Yakın zamanda Ukrayna’dan Türkiye’ye güçlü bir heyet bekliyoruz. Kamu-özel ortaklığı modeliyle.
Ayrıntı
Özelleştirme ve imtiaz hakları vereceğiz
Ferit PARLAK
“Verimlilik”, ekonomik gelişimin temelini oluşturuyor… İhtiyaca/pazara göre üretim ise “yüksek verimlilik” adına yapılacaklar listesinde ön sıralarda yer alıyor… Örneğin: Ukrayna muz, portakal, limon, domates gibi ürünlere ihtiyaç duyarken; Türkiye ise “un ve unlu mamuller” ihracatı nedeniyle Ukrayna’nın kaliteli buğdayına ihtiyaç duyuyor…
Büyükelçi Sybiha’nın, “Ukrayna’da tahıl-hububat, Türkiye’de meyve-sebze üretiminde dev ortaklıklar kurabiliriz.” cümlesi, hem ihtiyaçlarımızı (döviz, işsizlik, kaliteli/ucuz ürün…) giderecek fırsatlara, hem de verimliliğin tanımına ışık tutuyor…
Pazar yerlerinde ‘Made in Turkey’ yarışı
E-ihracat son dönemin en popüler alanlarından biri. Yerelden küresel pazarlara açılmanın en kolay, en avantajlı yollarından biri artık fiziki pazar yerlerinin yerini alan online pazar yerlerine girmek. Türk markaları da bu alanda atağa kalkmış durumda. Öyle ki, Amazon ve Aliexpress başta olmak üzere birçok global pazar yeri, Türk ürünlerine ayrı bir ilgi gösteriyor. Avrupa, Rusya ve Kuzey Afrika gibi pazarlarda Türk ürünlerinin kalitesine duyulan güven fazla olduğu için, bu online pazar yerleri, ürünleri tanıtırken ‘ Made in Turkey’, ‘ Ship from Turkey’ gibi ibareler kullanıyor. ETİD Başkanı Emre Ekmekçi, Türk markalarının e-ihracatta Avrupa ve diğer komşu pazarlara yakınlığı nedeniyle büyük fırsat yakaladığını söyledi. Son dönemde ev tekstili, otomotiv yedek parça ve hatta mobilyada da e-ihracat alanında bu pazar yerlerine satışın arttığına dikkat çeken Ekmekçi, “Bu firmalar Çin ürünlerinin kalitesizliğine karşı Türk ürünlerinin kaliteli olduğunu vurguluyor. Tüketici tarafında Türk ürünlerine ilgi yüksek” dedi.
Ev-bahçe ürünleri de var
Türkiye’de Türk markaları için e-ihracat kapısını açan, onlara danışmanlık sağlayan birçok şirket var. Ancak buradaki en önemli konu bu pazar yerlerinde hangi ürünün daha çok satacağı. Herkes istediği ürünü satmakta serbest ama önemli olan doğru ürünü, doğru pazarda satabilmek. Bunu tespit etmek için 3 yıl önce kurulan NeSatilir.com, dünyanın en büyük e-ticaret platformlarından olan AliExpress entegrasyonu ve optimizasyon araçları ile e-ihracat girişimcilerine destek veren bir şirket. Türk şirketlerinin bu platformu kullanarak dünyanın dört bir yanına yaptığı ihracat verileri ise son derece ilginç. Öyle ki, NeSatilir. com kullanıcılarının satış haritası incelendiğinde Türkiye’den ihraç edilen ilk 10 kategoriye göre ilk sırada ev ve bahçe ürünleri geliyor. İkinci sırada kadın giyim, üçüncü sırada ise otomotiv ve motosiklet ürünleri var. Sıralamayı oyuncak ve hobi, ofis ve okul malzemeleri, bavul ve çanta, spor ve eğlence, takı ve aksesuvar, giyim aksesuvarları ve ev dekorasyonu takip ediyor. Peki bu ürünler en çok hangi ülkelere satılıyor? Fransa, İspanya, İsrail, Hollanda, Rusya, Almanya ve ABD en çok satan ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yer alıyor.
Kıtalara bakıldığında ise Afrika’ya kadın giyim, Asya ve Avrupa’ya ev ve bahçe, Kuzey ABD, Güney ABD ve Okyanusya’ya güzellik ve sağlık ürünlerinin daha çok satıldığı görülüyor.
Özel markaya yönelme başladı
Pazar yerlerinde herkes al-sat yapabiliyor. Ancak buradaki pazar oldukça geniş olmasına rağmen, rekabet acımasız. Çünkü tüm ürünlerde al-sat işini yapan, yüksek volümlü alım güçleri ve büyük cirolarıyla pazarı domine eden e-ticaret siteleri var. Dolayısıyla internet üzerinden ürün satmak isteyenlerin niş alanlara yönelmesi öneriliyor. Kanada’da yaşayan, ABD başta olmak üzere global pazarlardaki online ticareti yakından takip eden NeSatilir.com Ekip Lideri Yiğit Tuna, Türk girişimcileri için bazı önerilerde bulunuyor. Tuna’ya göre yurtdışındaki pazar yerlerinde başarılı olmak için Türklerin kendi markalarını oluşturmaları gerekiyor. Son dönemde kendi şirket verilerinden de takip ettiklerinde private label yani özel markalı üretime giren Türk şirketlerinin sayısının artmaya başladığını açıklayan Tuna, “Rakiplerden ancak bu şartla farklılaşırsınız” diyor.
Globalde neler oluyor?
Dünyanın en popüler markaları, geleneksel mağazalarını kapatıyor. Son olarak GAP Londra’daki onlarca mağazasını kapatacağını, Çin birimini de satmayı değerlendirdiğini açıkladı. Onun yanı sıra birçok dünya devi mağaza kapatma kararı aldı. Bu şirketler bu kararları boşuna almıyor. E-ticaretin gideceği nokta uçsuz bucaksız. 2020 itibarıyla dünya genelinde 24 milyondan fazla e-ticaret web sitesi olduğu belirtiliyor. Nisan 2019’da yayınlanan bir araştırmaya göre ABD’de online ticaretin cirosu geleneksel perakende cirosunu aşmış durumda. Perakende sektöründe e-ticaret büyümesi açısından Hindistan ilk sırada yer alıyor. 2024 yılında tüm perakende satışların yüzde 95’inin e-ticaret siteleri üzerinden yapılması bekleniyor.
Kendi operasyonunuzu kurun!
Amazon, bilindiği gibi global pazar yeri lideri. Türk şirketleri de Amazon üzerinden ürün satıyor. Türk üreticiler örneğin, ürünü Almanya Amazon’a gönderiyor, Amazon orada ürünleri depoda tutuyor, daha sonra satıyor. Türkler burada sadece üretimden belli bir marjla para kazanabiliyor. NeSatilir.com Ekip Lideri Yiğit Tuna, Türklerin depo, pazarlama, müşteri ilişkileri dahil yurtdışında kendi operasyonlarını kurmaları halinde asıl o zaman daha fazla kazanabileceklerini belirterek, “Almanya’da en çok halı satan şirket, Gaziantepli. Amazon üzerinden satışa başlamıştı, şimdi Almanya’da kendi operasyonunu kurdu. Türkiye’deki fabrikaların da direkt yurtdışında işi yönetmelerini öneriyoruz” diyor.
200’den fazla ülkeye ihracat
Son dönemin en popüler pazar yerlerinden AliExpress de Türk satıcılara bazı imkanlar sunuyor. AliExpress’te sadece Çin ve Türkiye tüm dünyaya satış yapabiliyor. Çinli satıcılar Çin hariç tüm dünyaya, Türk satıcılar ise Türkiye ve Çin hariç tüm dünyaya satış yapabiliyor. AliExpress Türkiye CEO’su Yaman Alpata da, sistemleriyle ilgili şunları söyledi: Sitede mağaza açmak ve ürün listelemek için herhangi bir ücret alınmazken, AliExpress’in özel kargo anlaşmaları sayesinde satıcılar Avrupa, Rusya ve Ortadoğu’ya rekabetçi maliyetler ile gönderim sağlıyor, 200’den fazla ülke ve bölgeye ürün sevk edebiliyor. AliExpress olarak yurtdışına satış yapmanın hayalini kuran her Türk markasının, üreticinin, girişimcinin, KOBİ’nin yanındayız. Önünüzü açmak ve yolculuğunuzu kolaylaştırmak için global tecrübemiz ve yerel desteğimiz ile destek veriyoruz.”