Tat Gıda’nın iki projesine AB’den Ar-Ge desteği
Tat Gıda, araştırma ve yenilikçilik alanlarındaki projeleri destekleme amacıyla Avrupa Birliği tarafından yürütülen Ar-Ge programı Ufuk Avrupa (Horizon Europe) programı kapsamında, PV4Plants ve SolarHub projeleriyle Ar-Ge desteği almaya hak kazandı.
Konuya ilişkin açıklama yapan Tat Gıda Genel Müdürü Evren Albaş, “Ufuk Avrupa Programına çok değerli proje ortaklarımızla katılmaktan ve iki projemizin desteğe layık görülmesinden büyük memnuniyet duyuyoruz. Türkiye’de sektöründe lider ve globalde her geçen gün büyüyen bir şirket olarak, tarım ve gıdanın geleceğine yatırım yapmanın kritik bir öneme sahip olduğunu biliyoruz. Dünyamızın ve ülkemizin geleceği, tarım ve güvenilir gıda üretiminin sürdürülebilirliği açısından tarımda dijitalleşme ve gıda alanında inovasyonun önemine inanıyoruz. Türkiye ve yurtdışından ilgili proje ortaklarımızla iş birliği içerisinde yöneteceğimiz PV4Plants ve SolarHub projelerinin başarılı sonuçlar üreteceğine eminim.” diye konuştu.
Tarım ve güneş enerjisi üretimi aynı anda
Ufuk Avrupa Programı kapsamında fon alınan PV4Plants, ‘Güvenli, Sağlıklı ve Gelişmiş Ürün Eldesine Yönelik İklim, Su ve Işık Spektrumu Kontrolü için Agrofotovoltaik Sistemler’ projesiyle aynı alanda hem tarım yapılması hem de güneş enerjisi elde edilmesi mümkün olacak. PV4Plants projesi, bitkilerin büyüme koşullarını iyileştirmek için AgriPV teknolojilerinin enerji-tarım sinerjisini artırarak, arazi kullanım verimliliğini, mahsul verimini ve yenilenebilir enerji üretimini arttırmayı hedefliyor.
4 yıl sürecek proje sonunda, yenilikçi çiftçi katılım stratejileri aracılığıyla agrofotovoltaik sistemlerin pazara girişini ve alımını artırmak, ilerleyen dönemde yeni finansman planları ve iş modellerinin ortaya konmasıyla birlikte agriPV sistemlerinin kullanımını hızlandırmak için tasarlanmış yeni mekanizmalar oluşturması hedefleniyor. Proje kapsamında geliştirilecek sistem Türkiye, İspanya ve Danimarka uygulama sahalarında test edilerek farklı iklim koşullarına ve ürün çeşitlerine uyumluluğu gösterilecek.
PV4Plants projesine 4’ü Türkiye’den olmak üzere 14 kuruluş katılım sağladı. Kalyon Güneş Teknolojileri Üretim’in koordinatör olarak yer aldığı konsorsiyumda, ODTU-GUNAM (Odtü-Güneş Enerjileri Araştırma ve Uygulama Merkezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Tat Gıda yer alıyor ve diğer 10 partner farklı ülkelerden katılıyor.
Sürdürülebilir gıda ve güvenli gıda üretimi desteklenecek
Excellence Hubs çağrısında fonlanan SolarHub projesinin genel amacı özellikle tarım uygulamaları kapsamında, Türkiye ve Yunanistan’da bulunan Güneş Enerjisi alanındaki yenilik ekosistemleri arasındaki bağlantıları güçlendirmek ve birleşik bir ekosistem yaratmak konusunda çalışmalar gerçekleştiriliyor. SolarHub’ın amacı, konsorsiyumun yeşil inovasyon kapasitesini geliştirmek ve bu kapasiteden yararlanarak Akdeniz bölgesinde sürdürülebilir ve güvenli gıda üretimini desteklemek için 4 açık güneş enerjisi çözümü oluşturmak. Ayrıca SolarHub, Yunanistan, Türkiye ve AB Yeşil Mutabakat önceliklerini, politikalarını, finansmanını, kapasitelerini ve faaliyetlerini tam olarak uyumlu hale getirerek Yunan ve Türk güneş enerjisi inovasyon ekosistemlerini güçlendirmeyi amaçlıyor. Uzun vadede ise SolarHub, Yunanistan ve Türkiye’de inovasyona dayalı yeşil ekonomik büyümeyi ve istihdamı desteklemeyi hedefliyor.
Projede 11’i Türkiye’den olmak üzere toplam 21 kuruluş yer alıyor. Türkiye’den paydaşlar arasında ODTÜ GÜNAM (Koordinatör), Ege Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Türkiye Bölümü Derneği, Kalyon Günes Teknolojileri Üretim, Solimpeks Enerji, Tat Gıda, TÜBİTAK, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Ankara Gölbaşı Ziraat Odası bulunuyor.
Tarımsal Kuraklık Yönetiminin çalışma esasları düzenlendi
Tarım ve Orman Bakanlığının “Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği” Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Buna göre, Tarımsal Kuraklık Yönetimi bünyesinde, Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu ile bu kurula bağlı çalışan İzleme, Erken Uyarı ve Tahmin Komitesi, Risk Değerlendirme Komitesi, veri akış birimleri, çalışma grupları ve tarımsal kuraklık il kriz merkezi bulunacak.
Tarımsal Kuraklık Yönetimi, Bakanlık koordinasyonunda, merkez ve il yönetim birimlerinden oluşacak.
Tarımsal Kuraklık Yönetimince alınan kararlar ve uygulamalar doğrultusunda gerek yerleşim yerlerinde gerekse kırsal kesimde kuru ve sulu ziraat alanlarında su yönetimi, yatırımlar, tarım teknikleri, tohum ve bitki çeşitliliği, sulama teknikleri, hastalık ve zararlılarla mücadele, ekonomik ve sosyal destekler, mera otlatma planları, arazi kullanım planları, kısıtlamalar ve acil eylemin uygulanmasına yönelik her türlü tedbiri kapsayan Tarımsal Kuraklık Eylem Planı belirlenecek.
Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu da Tarımsal Kuraklık Eylem Planı’nın uygulamasını izleyerek, alınan sonuçları değerlendirecek.
Yönetmelikle, Tarımsal Kuraklık Yönetiminin çalışma esasları da tespit edildi. Bu kapsamda, Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu kararları, ilgili bakanlıklar ve tarımsal kuraklık il kriz merkezlerince yürütülecek.
Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu adına, toplantıların düzenlenmesi, tarımsal kuraklığın izlenmesi, denetlenmesi ve Kurul tarafından alınan sonuçların değerlendirilerek raporlanması ile ilgili koordinasyon hizmetleri Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yürütülecek.
İl tarımsal kuraklık eylem planlarının, normal koşullarda ve kuraklık sürecindeki çalışmalarının seyri, Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulunca takip edilerek, gerekli tedbirler alınacak. Davet edilen sivil toplum kuruluşları, sulama ve üretici birlikleri ile kooperatif başkanlık temsilcileri, toplantılara oy hakkı bulunmaksızın katılım sağlayacak.
Tarımsal kuraklık il yönetimi de tarımsal kuraklık il kriz merkezi adı altında Tarımsal Kuraklık Yönetimi Koordinasyon Kurulu kararlarını uygulayacak ve Tarımsal Kuraklık Eylem Planları çalışmalarını il düzeyinde yürütecek.
Yönetmelikle, İzleme, Erken Uyarı ve Tahmin Komitesi, Risk Değerlendirme Komitesi, veri akış birimleri, çalışma grupları ile tarımsal kuraklık il kriz merkezlerinin görevleri de düzenlendi.
Konuya ilişkin mevcut yönetmelik ise yürürlükten kaldırıldı.
Düzce’de ilk hedef turizmi geliştirmek
Murat KÜÇÜK / DÜZCE
- Hükümette Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı görevinde bulunan Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü, kentlerine yönelik tarım, ticaret ve turizm odağında karma ekonomik yol haritası oluşturduklarını dile getirdi. Düzce’de DÜNYA Üst Yöneticisi Hakan Güldağ ve Yayın Koordinatörü Vahap Munyar’a açıklamalarda bulunan ve çeşitli sanayi kuruluşlarını ziyaret eden Belediye Başkanı Özlü’ye Düzce Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Tuncay Şahin de eşlik etti.
Aralık ayında gerçekleştirilen Düzce İktisat ve Kalkınma Kongresi ile şehrin makro iktisadi ekonomi rotasını belirlediklerini ifade eden Başkan Özlü, Düzce’nin sanayi, tarım, ticaret ve turizm ile büyüdüğünü ifade etti. Düzce’de tek yönlü büyüme istemediklerini ve yatırımda çeşitliliğe önem verdiklerini hatırlatan Özlü, özellikle katma değerli üretimin bölgedeki üssü olmak için çabaladıklarını aktardı. Şehirdeki organize sanayi bölgelerinin yoğun ilgi gördüğüne dikkat çeken Başkan Özlü, “3’ü aktif olmak üzere 5 organize sanayi bölgesine ev sahipliği yapıyoruz. Bu OSB’lerde 10 binden fazla kişi istihdam ediliyor. Çilimli’de geleceğin üretim modeline uygun, ‘yeşil’ konseptli, çevreci bir OSB inşa ediyoruz” dedi.
Düzce’nin bölgedeki en güçlü sanayi tesislerine sahip olduğuna dikkat çeken Başkan Özlü, özellikle otomobil sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin Düzce’yi tercih etmesinin şehrin geleceği açısından çok önemli olduğunu belirtti. Güçlenen sanayinin şehri bir çekim noktası haline getirdiğini aktaran Özlü, Düzce’deki doğum hızının Türkiye ortalamasının altında olmasına rağmen içgöçler ile nüfusun arttığını söyledi. Özlü; “2004’te 90 bin olan Düzce merkez nüfusu bugün 240 bini aştı. Şehrin toplam nüfusu 400 bine ulaştı. OSB’lerimizin hepsinin faaliyet geçmesiyle Düzce’nin cazibesi daha da aratacak” dedi. Düzce’nin ticarette de bölgenin merkezi olduğunu dile getiren Başkan Özlü, geniş ürün çeşitliliğinin bunun başlıca sebebi olduğunu açıkladı.
Düzce tarımda ürün değil tohum üreten olmayı hedefliyor Düzce’nin güçlü sanayisine rağmen tarım şehri de olduğunu sözlerine ekleyen Başkan Özlü, çiftçilikten geçimini sağlayan kişi sayısının hayli fazla olduğuna dikkat çekti. Düzce’de tarımsal gelirlerinin % 86’sını fındığın oluşturduğu bilgisini paylaşan Özlü, zirai faaliyetleri çeşitlendirmek için çalıştıklarını, tarımı ürün değil tohum üretme üzerine planladıklarını söyledi. Faruk Özlü; “Çok verimli ancak küçük tarım topraklarımız var. Bu sebeple Düzce İktisat ve Kalkınma Kongresi’nde yeni bir yol belirledik. Tarımda mahsul üretiminden çok tohum üretimine odaklanıyoruz” dedi. Fındığın Düzceli çiftçi için her zaman en önemli gelir kalemi olduğunu hatırlatan Özlü, rekolteyi artırıcı bilimsel yöntemler ile üreticiye destek verdiklerini dile getirdi.
Batı Karadeniz’in tek antik tiyatrosu Prusias ad Hypium antik kentinin bulunduğu Konuralp Kazı Alanı’nda Hakan Güldağ, Vahap Munyar ve beraberindekilere şehrin turizmdeki durumuna ve kazı çalışmalarına ilişkin bilgiler veren Başkan Özlü, Düzce’nin turizmde yeteri kadar bilinmediğine dikkat çekti. Düzce’nin bölgedeki tek antik tiyatroya sahip şehir olduğunu hatırlatan Başkan Özlü, “Bu alan sadece bizim için değil bölge için de çok önemli bir turizm destinasyonu olacak” dedi. Kazı çalışmalarına belediye olarak yılda 10 milyon TL harcadıklarını söyleyen Özlü, kazı çalışmaları sonrası yapılacak restorasyon ile 10 bin kişilik antik tiyatroyu, yaşayan bir yapı haline getireceklerini söyledi. Bölgenin doğal güzellikler bakımdan da zengin olduğunu aktaran Özlü, “Düzce’nin güneyindeki yaylaları ve şelaleleri tanıtarak turizme kazandıracağız. Doğa sporlarına ilgi duyanlar Düzce’yi keşfetmeye başladı. Ankara ve İstanbul’a eşit mesafede olan Düzce, bu şehirdeki insanların yeni turizm rotası olacak” diye konuştu.
“Düzce , sadece üretim noktası olarak görülmesin”
Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü, Hakan Güldağ, Vahap Munyar ve beraberindeki heyeti Düzce TSO’da ağırlayan Başkan Tuncay Şahin ve Yönetim Kurulu Üyeleri şehrin ekonomisi hakkında önemli bilgiler verdi. Düzce TSO’ya kayıtlı üyelerin 410 milyon dolar ihracat yaptığını dile getiren Başkan Şahin, Düzce’deki firmaların 2 milyar 100 milyon dolarlık ihracat rakamına ulaştığını belirtti. “Sanayicilerin fabrikası Düzce’de, şirket merkezi ise İstanbul’da olduğu için böyle bir fark ortaya çıkıyor” diyen Şahin, bu durumun Anadolu’nun sıkıntısı olduğuna dikkat çekti. Şahin ayrıca, “Düzce’nin sadece üretim noktası olarak görülmesini istemiyoruz” değerlendirmesini yaptı. Ağaç ve orman ürünleri sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin yaklaşık yüzde 30’unun Düzce’de olduğunu ifade eden Başkan Şahin, en büyük firmalara ev sahipliği yaptıklarının da altını çizdi. Üniversite-sanayi işbirliğinde Düzce’nin Türkiye birincisi olduğunu söyleyen Şahin, kapasite raporu alan firma sayısının da kendi dönemlerinde 420’dan 810’a çıktığını hatırlattı. Düzce Belediye Başkanı Faruk Özlü, Düzce TSO Başkanı Tuncay Şahin, DÜNYA Üst Yöneticisi Hakan Güldağ, Yayın Koordinatörü Vahap Munyar ve beraberindeki heyet daha sonra sırasıyla Aycan Gıda, Kuruoğlu Parke, Namet Fabrika şantiyesi, Volta Motor, Teknorot ve Düzce Cam’ı ziyaret ederek bilgi alışverişinde bulundu.
Bakanlıktan ‘Venezuela’ açıklaması: Tarım için devlet adına arazi kiralanmayacak
Tarım ve Orman Bakanlığı, Türkiye’nin yurt dışında özel sektör aracılığıyla gerçekleştirilmesi planlanan tarımsal yatırımlarına ilişkin bilgilendirmede bulundu. Yapılan açıklamaya göre, planlanan tarımsal yatırımlar için özel sektöre yatırım ortamı hazırlanacak, soya,ayçiçeği vb.ithal ürünler üretilecek. Türkiye, inşaat gibi tarımda da yurt dışı yatırımları yapacak. Devlet adına arazi kiralanmayacak.
Açıklamada, Bakanlığın yabancı ülkelerde özel sektör aracılığıyla yatırım imkanları geliştirme konusunda yeni bir vizyon belirlediği belirtilerek, “Bakanlığımız, hem yurt içinde hem de yurt dışında tarımsal alanda yatırım yapan yatırımcılarımızın yanında olmaya devam edecektir” denildi.
Açıklamada şöyle denildi:
“Ülkemizin tarım politikasında önceliği, tüm tarım alanlarımızın verimli bir şekilde kullanılması, alın ve akıl teri döken çiftçimizin desteklenmesidir.
Bu minvalde Bakanlığımız göç, veraset ve diğer nedenlerle terk edilmiş tarım arazilerini yeniden üretime kazandırmak için yeni bir destekleme modeli geliştirmek üzere çalışma yürütmektedir.
Türkiye, tarımsal üretim, tarım teknolojileri ve gıda sanayiinde dünyanın en önde gelen ülkelerinden biridir.
Ülkemiz Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2020 yılı verilerine göre dünya bitkisel ürünler üretiminde 12’nci, sebze üretiminde 4’üncü ve meyve üretiminde ise G’ncı sıradadır. Tarımsal hasıla bakımından da Avrupa’da birinci durumdadır. Bakanlığımızca yürütülen çalışmalar ve üretime yönelik teşvikler ile çok sayıda tarım ürününde de dünyada liderliğimiz devam etmektedir.
Bunun yanı sıra ülkemiz, tohumculuk, tarım makineleri, tarımsal ürün işleme ekipmanları, modern hayvancılık tesisleri ve mezbaha ekipmanları, soğuk hava deposu teknolojileri, modern seracılık teknolojileri ve üst düzey gıda işleme, tesis, alet ve ekipmanları üretiminde çok büyük bir potansiyele sahiptir.
Pek çok ülkeye bu alanlarda ürün, hizmet ve teknoloji ihracatı gerçekleştirmekteyiz. Ayrıca Türkiye büyük bir bilgi, tecrübe ve know-how altyapısına da sahiptir.
Bakanlığımız yabancı ülkelerde özel sektör aracılığıyla yatırım imkanları geliştirme konusunda da yeni bir vizyon belirlemiştir.
Bu manada özel sektörün tarımsal kalkınma sürecine dahil olması için teşvik edilmesi büyük önem taşımaktadır.
Ülkemize döviz girdisi sağlayan en önemli sektörlerden biri inşaat sektörü, ülke kalkınmasının özel sektör aracılığıyla desteklenmesinin en güzel örneklerinden biridir. Müteahhitlerimiz Rusya’da, Kazakistan’da, Irak’ta, Katar’da ve diğer ülkelerde yatırım yaparak büyük başarı hikayeleri yazmaktadırlar. Türkiye inşaat sektöründe dünyada 2’nci sırada yer almaktadır.
Tarım sektörünün de inşaat sektörü gibi desteklenerek uluslararası düzeyde hak ettiği yere gelmesi hedeflenmektedir.
Türkiye’nin kendi teknolojisini ve bilgi birikimini devreye sokarak diğer ülkelerle yapacağı tarım alanındaki iş birliği, büyük potansiyelimizi hayata geçirme fırsatı sunacaktır. Bu sayede, Türk yatırımcılar da bilgi birikimlerini ve tecrübelerini ihraç edebileceklerdir.
Yurt dışında tarımsal yatırım yapmak konusunda Türk şirketleri, yani özel sektör nihai karar verici olacaktır. Bakanlık olarak görevimiz, yatırımcı firmalarımıza yatırım yapılacak ülke ortamı hakkında bilgi vermek ve yatırımcıların haklarını koruyacak şekilde hukuki bir zemin oluşturmaktır.
Kaldı ki; birçok gelişmiş ülke, sınırları dışında tarımsal arazi kiralamaktadır. Sanayileşmiş bu ülkeler, yatırımlarını tarımın önemini bilerek gerçekleştirmektedirler. Bu ülkeler ayrıca, bu yatırımlarını gelecekteki tarım ve gıda ürünü ihtiyaçlarını temin etmek için yapmaktadırlar.
Yaşanan pandemi süreci, Rusya-Ukrayna savaşı, küresel iklim değişikliği ve artan nüfus nedeniyle tarımsal üretim daha da hayati bir hal almıştır. Bu ortamda Türkiye’nin ve iş insanlarımızın küresel gıda piyasasında söz sahibi olması adına Bakanlığımızın yeni vizyonu büyük önem kazanmıştır.
Bu vizyon, bize ülkemizin ihtiyaç duyduğu hayati ve stratejik ürünlerin temininde belli başlı ülkelere bağımlılığın azaltılmasını sağlayacaktır.
Bunun yanı sıra, ülkemiz özellikle soya ve ayçiçeği gibi ürünleri büyük oranda ithal etmektedir. Bu ürünlerin yetiştirilmesi için yeterli arazimiz bulunsa bile iklim ve coğrafi koşullar iç talebi karşılayacak oranda üretim yapılmasına imkân vermemektedir. Ayrıca Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığı da aşikardır. Ülkemizin planladığı bu vizyoner yatırımlar, ithal edilen ürünlerin azalması ve cari açığın kapatılmasında da önemli bir rol oynayacaktır.
Dahilde işleme rejimi adı altında ülkemizdeki firmalara hammadde temini de bu yatırımlar sayesinde kolaylaşacaktır.
Vizyonumuzun gereği bu yatırımlar çevreyi korumak ve karbon ayak izini azaltmak için de son derece önemlidir.
Ülkemiz, tarımsal alandaki yurt dışı yatırımlarında “kazan-kazan” ilkesini benimsemektedir. İş birliği yapılan ülkelerde “birlikte üretip birlikte kazanmak” hedeflenmektedir. Dünyanın önde gelen tarım ülkelerinden Türkiye, deneyimlerini tüm insanlık ile paylaşmaktan yanadır. Bunu da tarihi misyonun bir gereği olarak görmektedir.
Dünya Ticaret Örgütünün raporlarına göre yaklaşık 41 ülke başka ülkelerde arazi kiralamış, 62 ülke de arazilerini başka ülkelere kiralamış veya satmıştır. İngiltere’nin başta Afrika’da olmak üzere 4,4 milyon hektar arazi kiraladığı bilinmektedir.
ABD’nin aynı yöntemle kiraladığı arazilerin büyüklüğü 3,7 milyon hektardır. İngiltere’nin kiraladığı arazilerin büyüklüğü Danimarka’nın yüzölçümüne eşitken, ABD, İsviçre ve Çin’in Moldova büyüklüğünde kiraladığı tarım arazileri vardır. Afrika’nın en yoksul ülkelerinden biri Kongo 8,1 milyon hektar arazi kiralamışken Endonezya 7,1 milyon, Filipinler 5,2 milyon ve Sudan 4,7 milyon hektar arazi kiralamış veya satmıştır.
Böylece kendi sınırları dışında tarımsal yatırım yapan ülkelerin, bu yatırımlarını mevcut tarım ve gıda ürünleri ihtiyacı için değil gelecekte dünya gıda piyasasında söz sahibi olmak için gerçekleştirdikleri açıkça anlaşılmaktadır.
Türkiye’nin tecrübesine ve üretkenliğine sonuna kadar güvenen ve tarımsal yatırımlara ihtiyaç duyan ülkeler, Türkiye’ye bizzat kendileri yatırım teklifinde bulunmaktadırlar.
Nüfusu 2050’1i yıllarda 100 milyonun üzerine çıkması beklenen Türkiye’nin, 2053 vizyonunun da bir gereği olarak tarımsal üretimini artırması aklın ve bilimin bir gereğidir.
Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da Bakanlığımız, hem yurt içinde hem de yurt dışında tarımsal alanda yatırım yapan yatırımcılarımızın yanında olmaya devam edecektir.
Bakanlığımızın vizyonu yurt dışında tarımsal üretim yapmak için Türk yatırımcısını teşvik etmek ve onlara avantaj sağlamaktır. Bakanlığımızın görevi yatırımcılarımıza yabancı ülkelerdeki tarımsal yatırım imkanları hakkında bütün yönleriyle bilgi vermektir. Ayrıca yatırımcılarımızın haklarını koruyacak şekilde hukuki bir zemin oluşturmaktır. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devleti adına yurt dışında arazi kiralanması söz konusu da değildir.
Bakanlık olarak pandemi süreci başta olmak üzere alın terini büyük emeklerle toprağa dökerek insanımızın karnını doyuran çiftçilerimizin her zaman yanında olduk, sonuna kadar da yanlarında olacağımızı saygılarımızla kamuoyuna duyururuz.”
Tarım arazilerinin satışında vergi ve harç alınmayacak
Ali Ekber YILDIRIM
Tarım ve Orman Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarım arazilerinin satışı ve intikal işlemlerinde vergi ve harç muafiyeti uygulandığını, ölüm tarihinden itibaren 1 yıl içinde intikal işlemlerini yapan tüm mirasçılardan vergi ve harç alınmayacağını duyurdu.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ” Tarım Arazilerinin Satış ve İntikal İşlemlerinde Vergi Muafiyeti” ve ” Hisseli Tarım Arazilerinin Satış İşlemlerinde Vergi, Harç ve Döner Sermaye Ücretleri Alınmayacak” başlığı ile iki ayrı duyuru yayınladı.
Mirasçılar satış ve intikalde vergi ve harç ödemeyecek
İlk duyuruda “Tarım Arazilerinin İntikallerinde Vergi Yok” ana başlığı ile “İntikalini bir yıl içinde yap, karlı çık” deniliyor.
Duyuruda, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda değişiklik yapan 7255 sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun’un 04.11.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiği hatırlatılarak şöyle deniliyor: “7255 Sayılı Kanunun 19. Maddesi ile 5403 Sayılı Kanunun 8/I maddesinde değişiklik yapılarak tarım arazilerinin miras yolu ile intikal işlemlerine vergi ve harç muafiyeti getirilmiştir. 5403 sayılı kanunun 8/I maddesinde yer alan intikal işlemlerindeki vergi muafiyetinden yalnızca yeter gelirli büyüklüğe haiz olan kişilerin mirasçıları faydalanabilmekte idi. Yapılan yeni düzenleme ile vefat tarihinden itibaren bir yıl içinde 5403 sayılı Kanunun 8/C hükümlerine göre intikal işlemlerini yaptıran tüm mirasçılar vergi ve harç muafiyetinden faydalanabilecektir.”
Uygulama hangi arazileri kapsıyor?
İkinci duyuruda ise “Hisseli Tarım Arazilerini Masrafsız Birleştiriyoruz” başlığı ile “Tarım arazilerinde hisselerin diğer hissedarlara satışı halinde vergi, harç ve döner sermaye ücretleri alınmayacak” deniliyor. Duyuruda bu muafiyetin sulu ve kuru tarım arazilerinde 20 dekardan küçük, dikili tarım arazilerinde 5 dekardan küçük ve örtü altı tarım arazilerinde 3 dekardan küçük hisseler için geçerli olduğuna yer veriliyor.
Bu duyuruda da yasada yapılan değişiklik hatırlatıldıktan sonra şu bilgilere yer veriliyor: “Ülkemizde tarım arazilerindeki en büyük sorunlardan biri de hisselilik sorunudur. Tarım arazilerinde metrekare ve santimetrekare büyüklüklerinde binlerce hisse bulunmaktadır. Malikler bu hisselerini satmak istemelerine karşın vergi ve döner sermaye ücretlerinin arazi bedelinden fazla olması nedeni ile bu hisseler satılamamaktadır. 5403 sayılı Kanunda yapılan yeni düzenleme ile, asgari tarımsal arazi büyüklüklerinin altındaki (mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 20 dekar, dikili tarım arazilerinde 5 dekar ve örtü altı tarımı yapılan arazilerde 3 dekar) hisselerin hissedarlara satışı halinde; vergi, harç ve döner sermaye ücretleri alınmayacaktır. Yapılan bu düzenleme ile hisseliliğin azaltılması ve hissedarların kendi aralarında anlaşmaları teşvik edilmiştir. Bu muafiyetden faydalanabilmek için, satılan hissenin arazi sınıfına göre asgari büyüklük değerlerinin altında olması ve hissenin tamamının aynı anda bir veya birden fazla hissedara satışının yapılması gerekmektedir.”
Bu düzenlemelerin tarıma katkısı ne olacak?
Tarım arazilerinin çok parçalı olması yıllardır tartışılıyor. Arazi büyüklüğünün ekonomik olmaktan çıktığı ifade ediliyor. Bu iki düzenleme ile arazilerin miras yoluyla bölünmesi engellenmiş olacak. Şehirde yaşayan ve elinde küçük parsel tarım arazisi olanlar hisselerini daha kolay devredebilecek. Kırsalda yaşayan mirasçılar küçük de olsa elindeki parseli devretmek istemeyebilir. Belki bunu teşvik eder. Bu işin olumlu tarafı gibi görünüyor.
Bir başka açıdan bakıldığında son yıllarda şirketlerin tarımdaki etkinliği artıyor. Bir çok şirket veya tarım dışından yatırımcılar, girişimciler tarım arazisi topluyor. Bu düzenleme onlara büyük kolaylık sağlayacaktır. Tarım topraklarını çiftçinin elinden çıkmasını teşvik edecektir. Zor durumda olan çiftçileri ellerindeki hisseleri satmaya zorlayacak. Küçük çiftçiliğin tasfiyesini hızlandıracaktır.
Hayvancılık işletmelerine iyi tarım uygulamalarına uyum zorunluluğu
Tarım ve Orman Bakanlığı, tarımsal faaliyetlerden kaynaklanan nitrat kirliliğinin önlenmesine yönelik tebliğde düzenlemeye gitti.
Bakanlık tarafından hazırlanan “Sularda Tarımsal Faaliyetlerden Kaynaklanan Nitrat Kirliliğinin Önlenmesine Yönelik İyi Tarım Uygulamaları Kodu Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” Resmi Gazete’de yayımlanarak 11 Şubat 2021’den geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi. Buna göre, “nitrat eylem planı” tebliğe eklendi. İyi tarım uygulamaları kodu nitrata hassas bölgelere özgü hazırlanan nitrat eylem planları ile uygulanacak.
Nitrata hassas bölgelerde, yılda 1600 kilogram ve üzeri azot üreten hayvancılık işletmeleri hayvansal gübre deposu ve hayvansal gübre yönetim planı; yeter gelirli tarımsal arazi büyüklüğüne sahip tarımsal işletmeler ise gübreleme planı yapmakla yükümlü olacak. Bu bölgelerde, yılda 1600 kilogramdan az azot üreten hayvancılık işletmeleri için hayvansal gübre deposu ve hayvansal gübre yönetim planına yönelik hükümlerin uygulanması zorunlu olmayıp gönüllülük esas alınacak ancak bu işletmeler, diğer tüm hükümleri uygulamakla yükümlü olacak.
Hayvansal gübre deposu, hayvansal gübre yönetim planı ve/veya gübreleme planı yapacak tarımsal işletmeler il/ilçe müdürlükleri tarafından belirlenecek.
Hibe ve teşvikle kurulacak işletmeler
Nitrata hassas ve hassas olmayan bölgelerde, yılda 1600 kilogram ve üzeri azot üretme kapasitesine sahip olarak kurulacak hayvancılık işletmeleri ile yıllık ürettikleri azot miktarına bakılmaksızın hibe, destek, teşvik ve düşük faizli kredi kullanılarak kurulacak hayvancılık işletmeleri, iyi tarım uygulamaları koduna uyumlu olarak planlanacak. Tarımsal işletmelerin iyi tarım uygulamaları koduna uygunluğu il/ilçe müdürlüğü tarafından değerlendirilecek.
11 Şubat 2024’e kadar uyum sağlama zorunluluğu
Tebliğ kapsamında iyi tarım uygulamaları koduna uymakla yükümlü olan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla faaliyet gösteren hayvancılık işletmeleri, 11 Şubat 2024 tarihine kadar iyi tarım uygulamaları koduna uyum sağlamak zorunda olacak.
Sığır, koyun ve kümes hayvanları için sulu gübre (bulamaç) miktarları ve çiftlikte gübre depoları ve diğer üniteler arasındaki mesafelere ilişkin tablolarda da bazı değişiklikler yapıldı.
Bodrum Belediyesi’nden tarıma yatırım çağrısı
Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, ilçedeki iş adamlarına tarıma yatırım yapmaları çağrısında bulundu. Karaova’da tarımsal faaliyetlerin önemli teşvik ve desteklerini paylaşmak üzere Bodrum Belediyesi ile Bodrum Esnaf ve Sanayici İşadamları Derneği (BESİAD) işbirliğinde düzenlenen “Bodrum Belediyesi Karaova’da Tarım İçin Sizi Çağırıyor” konulu online toplantıda ilçedeki iş insanları, üreticiler ve akademisyenler bir araya geldi.
Geçmiş yıllarda ana geçim kaynağı tarım olan Bodrum’un yeniden üretime yönelerek kendi kendine yetebileceğini söyleyen Başkan Ahmet Aras, “1970’lerden sonraki turizm hareketleri ile birlikte Bodrum’un tanınması, insanları yavaş yavaş tarımsal üretimden uzaklaştırdı. Bu topraklar, binlerce yıldır ekilen biçilen topraklar. Pandemi döneminde gördük ki, gıdaya, özellikle sağlıklı gıdaya ulaşmak çok önemli. Bodrum’un, halkın ihtiyacı olan ürünleri belirledik. Onlarla ilgili üretim yaptırmak için köylerimizde çalışmalara başladık. Çömlekçi, Bahçeyakası, Kemer köylerinin tam ortasında bulunan geniş ve sulak arazi inanılmaz bir üretim merkezi olabilecek bir yer. Buralarda sadece buğday ve mısır ekiliyor ama bunu katma değeri çok yüksek ürünlerle değiştirebiliriz. Bodrum’un ihtiyacı olan taze yaş sebze ve meyveyi burada üretebiliriz. Pilot bölge olarak seçtiğimiz bu bölgede bunu başarmaya çalışıyoruz” dedi.
Çiftçiyi desteklemeliyiz
Projenin turizme de katkısı olması için çalışmaların o yönde yürütüldüğünü dile getiren Aras, “Turizmi sadece deniz, kum, güneş olarak göremeyiz. Aynı zamanda kültür turizmi, gastronomi turizmi ile bu toprakların da turistler tarafından gezilmesi, bilinmesi, insanların öğrenmesi, neler yapıldığını görmeleri lazım. 3-4 aya sıkışan turizm ticaretimizi daha da arttırabilelim, bütün kışa yayabilelim. Bodrum çok değerli bir yer. Dünya da bunu kabul ediyor. Diğer taraftan da çiftçiyi, üreticiyi destekleyerek emeğinin boşa gitmemesini sağlamak zorundayız. Bu sayede o toprakları muhafaza eder, betona teslim etmeyiz. Çiftçimizin yerinde kazanmasını sağlamak ve kontrollü üretim için kooperatifl eşmenin şart olduğunun bilincindeyiz. Tarım, balıkçılık ve hayvancılıkta kooperatifleşmeyi destekliyoruz. Üreticimizle garantili satışlar için protokol imzalayarak, alım garantili ve sözleşmeli üretimi teşvik ediyoruz” diye konuştu.
Bodrum Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü’nden sorumlu Başkan Yardımcısı Tayfun Yılmaz, tarımsal kalkınma üzerine yürütülen çalışmaları, hayata geçirilen ve geçirilecek yatırımları BESİAD üyelerine anlattı. Bodrum ve Karaova’da tarımın kalkınmasını sağlamak için iş insanlarını yatırım yapmaya çağıran Yılmaz, önemli olanın sadece tarımı daha da geliştirebilmek olduğunu, tarım alanları için yatırım yapmak isteyenlere, belediye olarak ellerinden gelen tüm desteği vereceklerini ifade etti.
Yılmaz, Karaova Bölgesi’nde tarıma açılan alanların toprak analizinin yapıldığını, tarım yapmak isteyen kişilere tarım mühendisinden, gübre, fidan, tohum hibesinden ve tarım aleti desteğine kadar birçok konuda destek verileceğini iletti. Bodrum Belediyesi tarafından %50 alım garantisinin de verileceğini belirten Yılmaz, “Tarımsal faaliyetlerde yatırım yapmak isteyen arkadaşlarımızın, Bodrum Belediyesi Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü’nde bu konu ile ilgili görevlendirilmiş personelle iletişime geçmeleri yeterli olacaktır” diye konuştu.
STA’ya tarım ve hayvancılık eklenecek: İngiltere tarım ihracatında öne çıkacak
Hüsniye GÜNGÖR
Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ayşe Ayşin Işıkgece Türkiye’nin 2020’de 20 milyar dolarlık tarım ürünü ihracat ederek bu alandaki ihracat gelirini yüzde 9 artırdığını söyledi. Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu’nun (DEİK) düzenlediği “Türkiye – Birleşik Krallık Tarım ve Hayvancılık & Yatırım ve İş Birliği Fırsatları” başlıklı webinarda konuşan bakan yardımcısı “361 milyon dolar seviyesindeki organik tarım ürünleri ihracatımızı da 550 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.
Türkiye’nin 2020’de 7 milyon tonluk hasat artışıyla 124 milyon ton tarım ürünü ürettiğini söyleyen Işıkgece “18.6 milyon baş hayvanımızın olduğu 2020’de Türkiye yüzde 4.8 tarım büyümesi gerçekleştirdi. Tarım geliri de yüzde 20 arttı. 2020’de tarım ve gıda ihracatı da yüzde 5 arttı. Türkiye 20 milyar dolarlık ihracat yaparak bu alandaki ihracat gelirini yüzde 9 artırdı. 1982 farklı ürünü 205 farklı ülkeye ihraç edildi” bilgisini verdi.
Dijital tarım portalı yurtdışına açılacak
Türkiye’nin fındık, kayısı, incir kurusu, ayva ve kuru üzüm üretim ve ihracatında dünya lideri olduğunu söyleyen Işıkgece “Türkiye 540 bin hektarlık organik tarım alanı ile dünyada 13’üncü sırada. 2020’de organik ürünlerdeki ihracatımız 361 milyon dolar oldu. Bunu 550 milyon dolara çıkarmayı hedefliyoruz” diye konuştu.
Bakanlık olarak pandemi döneminde mütemadiyen üreticilerle bir araya gelerek stok kontrolü yaptıklarını anlatan Işıkgece, “Üretiminin devamı için perakende zincirleriyle etkili bir şekilde çalıştık. Üreticiler pandemi kısıtlamalarından muaf tutuldu ve aralıksız bir şekilde çalışmaya devam etti” dedi. Işıkgece bakanlık olarak kurdukları, üretici ve alıcıları bir araya getiren dijital tarım pazarı portalının (www.ditap.gov.tr) israf ve kayıpları önleyerek pandemi döneminde etkili olduğunu söyledi. Bakan yardımcısı portalı diğer ülkelerin kullanımına da açmak istediklerini belirtti.
Büyükelçi Chilcott: Brexit sonrası bağımsız ticaret ortağı olduk
Webinarın açılış bölümünde konuşan Birleşik Krallık Ankara Büyükelçisi Dominick Chilcott nüfus artışı ve iklim değişikliğine dikkat çekerek gıda üretiminde hiç olmadığı kadar yenilikçi olmaya ihtiyacımız olduğunu söyledi. Chilcott “Türkiye tarımda çok ileride, İngiltere’de de yenilikçilik alanında birçok gelişme var. İki ülkenin iş birliğinden tarım alanında faaliyet gösteren şirketlerimiz ve tüm dünya istifade edebilir. 2019’da karşılıklı tarım ticareti Türkiye’nin lehine 400 milyon sterlin olarak gerçekleşti. Birleşik Krallık 2019’da 167 milyon sterlin değerinde gıda ürünü ihraç etmiş Türkiye’ye” diye konuştu.
“Siyasi irade ortaya koyabilirsek ciddi potansiyel var”
Brexit ile birlikte Birleşik Krallık’ın 50 yıllık AB üyeliğinin ardından bağımsız bir ticaret ortağı haline geldiğinin altını çizen Chilcott bunun tarım sektörü için önemli olduğunu söyledi. Chilcott şöyle devam etti: “AB’nin yenilikçiliğe karşı bir takım tutumları vardı. Çiftçilerimiz bundan da zorlandı. İngiliz üreticiler ABD’ye dana eti ya da Hindistan’a İskoç viskisi gönderirken yüzde 28 tarifeyle karşılaşıyordu. Artık kendi tarifelerimizi belirleyebileceğiz. Yeni piyasalara açılmayı umuyoruz ve İngiliz tüketicilerin de AB dışı ülkelerden gelecek kaliteli ürünlerle tanışmasını istiyoruz.”
Chilcott iki ülke arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın iki yıl içinde kapsamının genişletilerek tarım ürünlerini de kapsar hale geldiğinde bu alanda çok başarılı iş birlikleri yaratacağını söyledi. Chilcott “Karşılıklı yatırımların da önünü açmamız gerekiyor. Engelleri hep birlikte bertaraf etmeliyiz. İki ülke olarak siyasi iradeyi ortaya koyabilirsek bu alanda çok ciddi bir potansiyel var” dedi.
Büyükelçi Yalçın: Birleşik Krallık Türkiye’den bilgi istedi
Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Ümit Yalçın da STA ile öngörülebilirlik kazandığımıza dikkat çekti. STA uyarınca Türkiye ve Birleşik Krallık tarafının değerlendirme süreci başlatacağını belirten Yalçın modernleştirilecek STA’nın Türkiye’ye çok önemli avantajlar sağlayacağını söyledi. Yalçın “İngiltere tükettiği gıdanın yüzde 64’ünü üretiyor, kalanı ithal ediliyor. Bu ithalatın toplam değeri 47.9 milyar sterline tekabül ediyor. Tarım üretiminde AB’de bir numara olan, dünyada ilk 10 ülke arasında yer alan Türkiye coğrafi avantajıyla da İngiltere için önemli bir fırsat sunuyor. Türkiye’nin bu ithalattaki payı artabilir” diye konuştu. Yalçın, Birleşik Krallık’ın Türkiye Tarım ve Ormancılık Bakanlığı’ndan koruma altındaki ürünler ve Türkiye’den gerçekleştirilecek ithalatla ilgili detaylar istediği bilgisini verdi.
Tarım ve hayvancılıktaki fırsatlar konuşuldu
DEİK Türkiye – Birleşik Krallık İş Konseyi Başkanı Osman Okyay’ın ev sahipliğinde gerçekleşen etkinlikte DEİK Başkanı Nail Olpak da kısa bir konuşma yaptı. Etkinlik daha sonra tarım ve hayvancılık sektöründeki iş birliği fırsatlarının konuşulduğu panelle devam etti. Anadolu Hayvancılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve DEİK Türkiye – Birleşik Krallık İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Nurdan Erbuğ’un yönetimindeki panelde Genus ABS Büyükbaş Hayvancılık Müdürü Bryn Jones, Birleşik Krallık Uluslararası Ticaret Departmanı (DIT) Hayvan Bilimleri ve Tarım Teknolojileri Uzmanı Sam Hoste, Gürmen Group Yönetim Kurulu Üyesi Yasemin Gür Solmaz ile TABİT Akıllı Tarım Teknolojileri Kurucusu ve sosyal girişimci Tülin Akın birer sunum yaptı.
Tarımda yüzde 4.8 büyüme çiftçiye ne kadar yansıdı?
Ali Ekber YILDIRIM
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılı büyüme verilerini açıkladı. Türkiye ekonomisi 2020’de yüzde 1.8 büyürken, tarım sektöründeki büyüme yüzde 4.8 oldu. Sanayi sektörü yüzde 2 büyüme kaydederken, hizmetler sektörü yüzde 4.3, inşaat sektörü ise yüzde 3.5 küçülme yaşadı.
Pandemi sürecinde en çok büyüyen sektörler ise, yüzde 21.4 ile finans ve sigortacılık sektörü ile yüzde 13.7 ile bilgi ve iletişim sektörü oldu.
Ekonomi, tarım büyürken kişi başına milli gelir son 11 yılın en düşük seviyesine 8 bin 599 dolara indi. Ekonomi ve tarım büyüyor, insanlar yoksullaşıyor. Bu gerçeği de görmezden gelemeyiz.
Tarım, ekonomiden daha hızlı büyüdü
Türkiye’nin sahip olduğu tarımsal potansiyel dikkate alındığında tarımdaki büyüme şaşırtıcı değil. Pandemi sürecinde hemen hemen hiç destek sağlanmaması, birçok yanlış uygulamaya rağmen tarım yüzde 4.8 büyüyebiliyorsa, doğru politikalarla çok daha büyük gelişmelerin kaydedileceği çok açık.
Pandemi sürecinde tarımın ve gıdanın önemine vurgu yaparken hep şunları söyledik; çiftçiler, tarımda çalışanlar, gıda üreticileri, tıpkı sağlık çalışanları gibi 24 saat boyunca işlerinin başında. Sokağa çıkma yasağı olsa bile tarlada, bağda, bahçede, ahırda üretime devam ediyor. Bu üretim sayesinde tarım sektörü yüzde 4.8 büyüdü.
Bitkisel üretim artışı
Türkiye İstatistik Kurumu’nun daha önce açıkladığı 2020 Bitkisel Üretim İstatistikleri de tarımda büyüme kaydedileceğine işaret ediyordu. Bir önceki yıla göre 2020 yılında tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerde yüzde 8.7, sebzelerde yüzde 0.3, meyveler, içecek ve baharat bitkilerinde yüzde 5.8 oranında artış sağlandı.
Tarım ürünlerine talep arttı
Pandemi süreci, tarım ve gıda ürünlerinde talebi artırdı. Bu sürecin ne kadar devam edeceği belli olmadığından ülkeler ve bireyler ekonomik olanaklarına göre ihtiyacından daha fazla ürün almaya, stoklarını artırmaya yöneldi. Buğday başta olmak üzere hububat ürünleri, bitkisel yağlar ve bakliyat ürünlerine yönelik talepte ciddi artış var. Bu talep fiyatları artırıyor. Artan fiyatlar bu ürünlerin üretimine yönelmeyi sağlıyor.
Kriz dönemlerinde tarıma yönelme artıyor
Geçmiş yıllarda olduğu gibi ekonominin krize sürüklendiği, sanayide, hizmetler sektöründe daralmanın en üst seviyelerde olduğu dönemlerde tarım sektörü sığınılan bir liman oldu. Pandemi sürecinde de tarıma yönelmenin arttığı görüldü. Kentte işi bozulan, işini kaybedenler daha önce geldikleri kırsala dönerek tarımsal üretimle geçimlerini sağlamaya çalışıyor.
Sorunlara rağmen büyüme
Tarımda elbette ciddi sorunlar var. 2020 yılına bakıldığında girdi fiyatlarının artması en önemli sorunlardan birisi oldu. Gübrede fiyat artışı yüzde 70-80’leri buldu. Hayvancılığın temel girdisi yemdeki fiyat artışı ise yüzde 60 seviyelerinde gerçekleşti. Fiyatı artmayan hiç bir tarımsal girdi yok. Hepsinde fiyatlar arttı. Ama çiftçinin ürettiği ürünün fiyatı aynı oranda artmadı.
Borcunu ödeyemediği için traktörü, tarlası haczedilen çiftçiler, üretim yapmakta zorlananlar oldu. Ancak, artan talep ve fiyat artışı tarımsal üretimi daha cazip hale getirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “ekilmedik bir karış toprak bırakmayın, ürettiğiniz ürünü tarlada bırakmayız ” çağrıları ile nasıl olsa ürünümü satarım beklentisi ile üretimi artıranlar da oldu.
Yeni çiftçiler yeni yatırımlar
Pandemi döneminde tarım ve gıda ürünlerine olan talep sektöre yeni yatırımların yapılmasını sektöre yeni aktörlerin girmesine de neden oldu. Bunların bir bölümü daha önce çiftçilik yapan ancak geçimini sağlayamadığı için kente göç edenlerdi. Bir bölümü ise dünyada tarım ve gıda ürünlerine olan talebi görerek sektöre yatırım yapanlar. Tarım ürünleri bir yatırım aracına dönüştü. Hasat döneminde tonu 1650 lira açıklanan ekmeklik buğdayın fiyatı bir kaç ayda 2 bin 200 liranın üzerine çıktı. Arpa, mısır, ayçiçeği ve diğer bazı ürünlerde benzer fiyat artışları oldu. Bu da özellikle tarım ve gıda üretimine yönelmeyi artırdı.
Tarımın potansiyeli çok daha yüksek
Tarımsal potansiyeli dikkate alındığında, doğru politikalarla, iyi bir planlama ile pandemi sürecinde dünyada yıldızı parlayan ülkelerden birisi Türkiye olabilirdi. Yaklaşık 4 milyon hektardan fazla ekilmeyen tarım arazisine sahip olan Türkiye’de yüksek girdi maliyetleri nedeniyle üretim yapmakta zorlanan, ürettiği ürünü değerinde satamadığı için para kazanamayan çiftçiler var. Tarımsal destekler amacına uygun kullanılmıyor. Destekler çok geç açıklanıyor ve geç ödeniyor. Pandemi döneminde gözle görülür bir destek sağlanmadı. Açılan destek paketlerinde çiftçi yok sayıldı. Yüksek girdi fiyatları, haciz, kredi, borç sarmalındaki çiftçiler tüm olumsuzluklara rağmen üretime devam ederek bu büyümeyi sağladı. Fakat, bu büyümenin çiftçilere yansımadığı da ortada. Çiftçi her geçen gün yoksullaşıyor.
En az desteklenen sektör
Daha önce de yazdığımız gibi pandemi sürecinde en az desteklenen tarım sektörü olduğunu da unutmayalım. Bu süreçte tarıma yönelik atılan adımlar çok zayıf kaldı. Çiftçilerin 2019 yılı destekleri bu dönemde ödendi. Sanki yeni destek veriliyormuş gibi algı yaratıldı. Oysa verilen destek hak edilmiş ve gecikmiş 2019 ürünü destekleriydi. Çiftçilerin sadece Mayıs ve Haziran 2020 dönemine ait düşük faizli tarımsal kredi borçları 6 ay ertelendi. Yıl bitmeden bu borçlar ödendi. Tohum desteği sadece yazlık ekim yapan birkaç ille sınırlı kaldı. Hazine arazileri tarıma açılıyor diye algı yaratıldı. Yaklaşık 4 milyon hektar arazi boş dururken, ekilemezken, 14 bin hektar hazine arazisi tarıma açılıyor diye adeta yaygara koparıldı. Hayvancılığa yem desteği büyükbaş hayvancılık yapanlara 20 başa kadar hayvan başına bir seferlik 65 lira, küçükbaş hayvancılık yapanlara 50 başa kadar hayvan başına 6.5 lira destek sağlandı. Pandemi sürecinde diğer ülkelerle, diğer sektörlerle karşılaştırıldığında en az desteklenen tarım sektörü buna rağmen büyüme kaydediyorsa üretenleri, çiftçileri ayakta alkışlamak gerekiyor.
Özetle tarımda sağlanan büyüme elbette çok önemli. Türkiye potansiyelini doğru kullandığında tarım ve gıda sektörü ekonominin lokomotifi olur. Üretimde, ihracatta, büyümede çok daha büyük katkısı olur.
HGT Tarım, 1 milyon metrekareye dikey tarım fabrikası kuruyor
Artan şehirleşme ve sanayileşmeyle birlikte, yaşanan iklim değişiklikleri ve tarım arazilerinin yeteri kadar sulanamaması nedeniyle insanların taze gıda talebini karşılamak her geçen yıl daha zor hale geliyor.
Bir yandan yaşanan bu olumsuzlukları ortadan kaldırmaya yönelik yürütülen çalışmalara katkı sunmak, bir yandan da insanların artan taze gıdaya ulaşma talebine cevap vermek amacıyla Pimtaş’ın kuruluşu HGT Tarım, 1 milyon metrekarelik dikey tarım fabrikası oluşturuyor. PİMARGE ve Gebze Teknik Üniversitesi ortaklığında kurulacak dikey tarım fabrikası için gerekli tüm çalışmalar başlatıldı.
1 milyon metrekare alana kurulacak dikey tarım farbikası ile ilgili bilgi veren Pimtaş Yönetim Kurulu Başkanı Şamil Tahmaz, dikey tarım uygulamasının başlıca geleneksel metotlardan farklı olarak topraksız tarım yapabilmenin bir yöntemi olduğunu söyledi.
Hiçbir toprak kullanılmadan tamamen su ile tarım yapılabildiğini anlatan Tahmaz, “Dikey tarım sistemi sayesinde tarım arazisine ihtiyaç duyulmuyor. Suyun ise devir daim sistemiyle sürekli kullanılması sağlanıyor. Daha az su kullanımı ile daha çok verim elde etmemizi sağlıyor. Yetineceğimiz mineral ihtiyaçlarını suda karşılayan ürünler, hiçbir gübreleme ilacı kullanılmadan, özel LED ile ışıklandırılarak verimli hale getirilecek. Yaptığımız son çalışmalarımızda bir marul toprakta 60 günde 1 mahsul verirken, akıllı tarım sistemiyle bu süre 15 günde 1’e iniyor. Sürekli çalışan, özel yazılımlı otomasyonlarla kontrol edilen ürünler yüzde 100 organik olmaları dışında uygun fiyata taze ürün almak isteyen müşteriler için vazgeçilmez oluyor.” şeklinde konuştu.
“Projemiz ekonomiyi canlandıracak”
“Geleneksel çiftçiliğin ekilebilir arazi gereksinimleri, gelecek nesiller için sürdürülebilir kalamayacak kadar büyük ve istilacıdır” diyen Şamil Tahmaz, ekilebilir arazinin 2050’de 1970’e göre yaklaşık yüzde 66 oranında düşmesinin beklendiğini kaydetti. Dikey tarımda geleneksel yöntemlere göre dönüm başına 10 katından fazla verim elde edildiğine dikkat çeken Tahmaz, tropikal olmayan alanlarda yıl boyunca mahsul elde edildiğini aktardı.
Sistemde kullanılacak olan tüm ürünlerin tamamen geri dönüşümlü olduğunu belirten Şamil Tahmaz, “Dikey tarımla çevre sorunları tarım endüstrisi için daha az tehlikeli hale geliyor. Çiftçiler böcek ilacı gibi kimyasallar kullanmıyor. Bu nedenle tüm süreç çevre dostu çalışır. Dikey tarımın sürdürülebilir çevre üzerinde önemli bir rolü var. Ayrıca zirai bilgiye ihtiyaç duyulmadan taze ve sağlıklı ürünler yetiştirmesine ve 365 gün üretim yapılmasına imkan sağlıyor. Yüzde 100 yerli ve milli imkanlarla hayata geçireceğimiz dikey tarım fabrikası sayesinde bir yandan ülkemizin doğal kaynaklarını korurken diğer yandan insanların en çok ihtiyaç duyduğu gıda ürünlerine istedikleri zaman ulaşabilmelerine katkı sunacağız.” dedi.