Öğrenme krizi yeni bir yaklaşım gerektiriyor
Çoğu çocuk için 10 yaşına girmek heyecanlı bir andır. Artık dünya hakkında daha çok şey öğrenebilir ve ufukları genişlemiştir. Ancak birçok çocuk – düşük ve orta gelirli ülkelerde 10 yaş grubundaki tüm çocukların yarısından fazlası– basit bir hikayeyi okuyup anlayabilecek bir durumda değil. Yüz milyonlarca çocuğun fırsatlarını ve hedefl erini etkileyen küresel bir öğrenme krizinin tam ortasındayız. Bu kabul edilebilir bir durum değil.
Ekim ayında, yeni bir öğrenme hedefini destekleyici veriler açıkladık: 2030 yılına kadar küresel öğrenme yoksulluğunun seviyesini viyesini en az yarıya indirmek istiyoruz. Okumayı öğrenmek özellikle kritik bir beceridir: fırsatlar dünyasının kapılarını açar ve matematik okuryazarlığı ve fen gibi diğer temel öğrenme faaliyetlerinin temelini oluşturur. On yaş itibariyle basit bir hikayeyi okuyup anlayamayan çocukların yüzdesi olarak tanımlanan öğrenme yoksulluğunu ortadan kaldırmak acil bir konudur. Genel anlamdaki yoksulluğu ortadan kaldırmada ve paylaşılan refahı arttırmada da kilit bir rol oynar. Çocukların potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olmak çok önemlidir.
Ancak son birkaç yıl içerisinde öğrenme yoksulluğunu azaltmada kaydedilen ilerleme durdu. Küresel olarak, 2000 ile 2017 yılları arasında, ilköğretim çağındaki çocuklar için öğrenme sonuçlarında sadece yüzde 10’luk bir iyileşme kaydedilebildi. Bu hızla devam edecek olursak, 2030 yılına gelindiğinde 10 yaş grubundaki tüm çocukların yüzde 43’ü okuma yazma bilmiyor olacak. Öğrenme yoksulluğunu ortadan kaldırabilmek için, nüfusun en yoksul yüzde 20’lik dilimi, göçmenler, mülteciler ve Romanlar dahil olmak üzere geride kalmış nüfus kesimlerine ulaşabilmek amacıyla Avrupa ve Orta Asya (ECA) Bölgesinin uyumlu çabalar sarf etmesi gerekiyor.
ECA bölgesinde öğrenme yoksulluğu oranı yüzde 13 olarak tahmin ediliyor Yüzde 52,7’lik küresel ortalama ile karşılaştırıldığında düşük olmakla birlikte, bu oran bölgedeki önemli eşitsizlikleri perdeliyor. Örneğin, Ermenistan’daki çocukların üçte birinden fazlası basit bir hikayeyi okuyamıyor ve anlayamıyor; Azerbaycan, Türkiye ve Romanya’da ise bu oran yüzde 20’nin üzerinde (veya her beş çocuktan biri). Öte yandan Hırvatistan, Finlandiya ve Hollanda’da sırasıyla yüzde 4, yüzde 3 ve yüzde 2 seviyelerinde.
ECA bölgesindeki ülkeler küresel ortalamadan daha yüksek göç alma oranlarına sahip olduklarından dolayı, göçmenler için öğrenme sonuçları ayrı bir endişe kaynağı oluşturuyor. Genel olarak bölgede göç sebebiyle eğitim dahil olmak üzere sosyoekonomik eşitsizlikler artış gösteriyor. Ancak bazı olumlu haberler de var: Türkiye 3,5 milyon Suriyeli mülteci çocuğun örgün eğitim sistemine entegre edilmesi ile birlikte ev sahibi ülkeler arasında iyi bir örnek teşkil ediyor. Türkiye’deki okul çağındaki Suriyeli mülteciler için okullaşma oranının Türkiye genelindeki okullaşma oranından düşük olduğu göz önüne alındığında bu çabaların sürdürülmesi gerekiyor.(ilkokul ve ortaokul için ulusal ortalama okullaşma oranları sırasıyla yüzde 92 ve yüzde 93 olmasına rağmen, Suriyeli mülteci çocuklar için bu oranlar sırasıyla yüzde 89 ve yüzde 71’dir).
İyi bir haber vermek gerekirse, 2030 yılında 10 yaşına girecek çocuklar önümüzdeki yıl doğacaklar. Eğer acilen çalışmaya başlarsak, bu gidişatı tersine çevirmek için önümüzde bir fırsat olacak.
Belirlediğimiz hedef iddialı ancak başarılabilecek bir hedeftir ve 4 numaralı Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin (herkes için kaliteli eğittim sağlamak) başarılması yönünde gerçekleştirilecek çalışmaları canlandıracak. Bunun için dünya genelinde kaydedilen ilerleme hızının neredeyse üç katına çıkarılması gerekecektir ve her ülkenin 2000 ile 2015 arasında en fazla ilerleme kaydeden ülkelerin performansına yak uydurabilmesi halinde bunu başarmak mümkün olacak.
Bazı ülkeler bunun mümkün olduğunu gösteriyorlar. Kenya’da, hükümetin ulusal okuma programı uygun düzeyde okuyabilen ikinci sınıf öğrencilerinin yüzdesini üç kattan fazla arttırıldı. Bu teknoloji destekli öğretmen eğitimi, öğretmen rehberleri ve çocuk başına bir kitap temini gibi faaliyetler yoluyla başarıldı.
Vietnam’da uygulamaya konulan yalın ve etkili müfredat temel becerilerin sunulmasını, temel becerilerin derin bir şekilde öğrenilmesini ve tüm çocukların okuma materyali olmasını sağladı. Gelir merdiveninin en alt yüzde 40’lık diliminde yer alan Vietnamlı çocukların öğrenme sonuçları, yüksek gelirli ülkelerdeki ortalama bir öğrencinin öğrenme sonuçları kadar veya daha yüksek.
Öğrenme yoksulluğunu azaltmanın zorlukları ülkeler ve bölgeler arasında farklılık gösterecek. Bazı ülkelerde, okula erişim halen çok büyük bir sorun.
—2018 itibariyle 258 milyon genokul dışındadır. Bazı ülkelerde, çocuklar sınıfa erişebiliyor ancak öğrenemiyor. Dünya Bankası küresel bir hedef belirleyerek, ülkelerin kendi ulusal öğrenme hedeflerini belirlemelerinde onlarla birlikte çalışabilir. Öte yandan, 2030 yılına kadar öğrenme yoksulluğunun en az yarıya indirilmesi sadece bir ara hedeftir. Bu oranı sıfıra indirmek için hükümetler ve kalkınma ortakları ile birlikte çalışmayı hedefliyoruz.
Düşük ve orta gelirli ülkelerde eğitimin en büyük finansörü olarak, Dünya Bankası ilkokullarda okuma yeterliliğinin arttırılması için ülkeler ile birlikte çalışacak. Uygulanabilecek politikalar arasında öğretmenler için ayrıntılı rehberlerin ve uygulamalı eğitimlerin sunulması, daha fazla ve yaşa daha uygun metinlere erişimin sağlanması ve çocukların evde kullandıkları dilde eğitilmesi.
Dünya Bankası ayrıca okuryazarlık oranlarındaki ilerlemelerin sürdürülebilmesi ve yaygınlaştırılabilmesi için, eğitim sistemlerinin tamamının iyileştirilmesi konusunda hükümetler ve kalkınma ortakları ile birlikte çalışmalar yapıyor. Bu, çocukların okula hazırlıklı ve öğrenmek için motivasyona sahip bir şekilde gelmelerini, öğretmenlerin etkili ve değerli olmalarını ve teknolojiye erişimlerinin olmasını, sınıfların öğrenme için iyi donatılmış mekanlar olmalarını, okulların güvenli ve kapsayıcı mekanlar olmalarını ve eğitim sistemlerinin iyi yönetilmelerini gerektiriyor.
İddialı bir ölçüm ve araştırma gündemi bu çabaları destekler ve hem öğrenme sonuçlarının hem de öğrenmenin sürükleyici etkenlerinin ölçülmesini, sürekli araştırma ve yenilikçilik çabalarının gerçekleştirilmesini ve temel becerilerin nasıl oluşturulacağı konusunda yeni teknolojilerin akıllı bir şekilde kullanılmasını içeriyor.
Öğrenme krizi sadece çocukların potansiyellerini heba etmekle kalmaz, aynı zamanda ekonomilerin tamamına zarar verir. Gelecekteki işgücünü ve ekonominin rekabetçiliğini olumsuz etkiler; Dünya Bankası’nın Beşeri Sermaye Endeksinin gösterdiği gibi, küresel olarak, bugün doğan ortalama bir çocuğun üretkenliğinin, ülkelerin sağlık ve eğitime yeterli yatırım yapması halinde ulaşılabilecek seviyenin sadece yüzde 56’ı düzeyinde olması bekleniyor.
Öğrenme yoksulluğunu ortadan kaldırmak, tıpkı açlığı ve aşırı yoksulluğu ortadan kaldırma gibi bir öncelik olmalıdır. Bu kolay olmayacaktır ancak bu zorluk karşısında geri adım atamayız. Dünyanın dört bir yanındaki çocuklar için, hedefl erimizi yüksek tutmakla yükümlüyüz, ki onlar da hedeflerini yüksek tutabilsinler.